HİTİTLERDE AYİN-İ CEM

Alacahöyük Şehri                     Cebrail’in indirdiği  kurbanlık teke ve koçlar. İsmi Ali’ye kurban ediliyor.

                           HİTİT DİNİ TÖRENLERİNDEN AYİN-İ CEM  ÖRNEĞİ 

(Bu konu ilk kez Yol TV’de 2008’de yayınladığım YOLUN EZELİ adlı programda yorumlanarak  sunulmuştur)

Çivi yazısından tercüme eden :Hititolog Ord.Prf.Dr. Sedat ALP

Kaynak: Hititlerde Şarkı Müzik ve Dans.Kavaklıdere Kültür Yayınları No:6 –Ankara 1999

Kral ile kraliçe tapınağın kült salonundan gelirler.iki saray oğlanı ile bir korumacı kralın önünden giderler.Beyler,saray oğlanları ve zıpkıncılar kralın arkasından giderler. Hokkabazlar? (müzisyenler)kralın arkasından ve önünden davul,tef ve çalpara çalarlar. Pay alıcılar krala yaklaşırlar bağlama çalar ve dans ederler.Diğer hokkabazlar (dansçılar) kırmızı elbise giymişlerdir.Onlar da krala yaklaşırlar ve ellerini kaldırıp, yerlerinde dönerler (dans ederler).İlahiler söylerler.Sonra kral ve kraliçe savaş tanrısı ZA. BA4. BA4’nın tapınağına giderler.Kral revaklı hole varır.O sırada köçek yerinde bir kez döner”.

Asa adamı önde gider ve prensleri yerlerine oturtur.Sonra asa adamı dışarı gider.İlk aşçıların getirdiği yemeğin önünden gider.Aşçılar ilk yemeği sofraya koyarlar.

Sonra asa adamı tekrar dışarı gider.Kutsal rahibin, Hatti’nin beyinin (kumandanının), Hububat Tanrısı’nın,”Tanrı Anasının” önünden gider ve onları yerlerine oturtur.

Sonra Baş Meşedi (baş korumacı-baş zıpkıncı) içeriye gelir ve krala bildirir: “Lir aletlerini alsınlar mı ? Kral yanıt verir : Alsınlar!

Sonra Baş Meşedi avluya çıkar ve asa adamına şöyle der: Lir aleti,Lir aleti.

Asa adamı büyük kapıya gider. Çalgıcılara şöyle der: Lir aleti,Lir aleti ve çalgıcılar Lir aletlerini alırlar

Asa adamı önde gider.Sonra çalgıcılar Lir aletlerini içeriye getirirler ve ocağın önündeki podyumda (yükseltide)yerlerini alırlar.

Sonra halliyari–adamları, hokkabazlar?,palwatalla-adamları ve kita- adamları lir aletleriyle birlikte yürürler ve gidip yerlerini alırlar.

Aşçılar et suyu yemeğini sofraya koyarlar ve soğuk yağlı eti bölerler.

Asa adamı konukların iskemle sahiplerinin ve iç evin çavuşlarının önünden gider ve onları oturtur.Yemekler tamamen bölününce baş meşedi marnuvan içkisini krala bildirir: Toplantıya marnuvan sunarlar.

Kral peşkiri atar.Eğer saray oğlanlarının çömeldikleri tarafa atarsa onu oradan saray oğlanları alırlar,eğer korumaların (meşedilerin) çömeldikleri tarafa atarsa,onu orada Meşediler alırlar ve sofracılara verirler.Kral gözleriyle işaret eder.Berberler yerleri süpürürler.

Baş meşedi saray oğlanlarına“messa” diye bağırır.İki saray oğlanı krala ve kraliçeye el yıkama suyunu altın bir leğen içinde getirirler.Saray oğlanlarının başı havluyu onların arkalarında hazır tutar.

Kral ve kraliçe ellerini yıkarlar.Saray oğlanlarının başı havluyu verir. Onlar ellerini silerler.Saray oğlanları dışarı çıkarlar.

Sonra çömelen saki (LU SAGİA) gelir. Sakilerin başı ve aynı zamanda saray oğlanı olan saki , kral ve kraliçeye içecek olan marnuvan türü bira verirler.

Kral ve kraliçe Tanrı Tauri’yi içerler.Lir çalarlar.Şarkı söylemezler.Kalın ekmek kurbanı yoktur.

Kral ve kraliçe oturarak 4 ayak üzerinde duran aslan biçimli BI.İB.RU’ dan tanrı ZA.BA . BA’ yı içerler.

Saki BA.BA.ZA’dan yapılmış ısırma ekmeğini kapıdan getirir ve krala verir.Kral ekmeği böler,sonra ısırır.Büyük lir aleti eşliğinde şarkı söylerler.Hokkabaz?söyler. palwatalla-ilahi okur.Davulu ve bronzdan çalparayı vururlar.Köçekler dans ederler. Hokkabaza şarap çömleğini verirler.Çömelen saki gelir.Kral ve kraliçe oturarak kırların tanrıça Istar’ını içerler.Saki ekşi bir kalın ekmeği kapıdan getirir.Krala verir.Kral ekmeği böler.Hurri şarkıcıları şarkı söylerler.Hokkabaz söyler”palwatalla”(ilahi(?)okur). Çömelen saki gelir, Kralın ve kraliçenin dizlerinden peşkiri alırlar.

Kral ve kraliçe Güneş Tanrısını ayakta kurupsinnu kalitesindeki altından BI.IB.RU ile içerler.

Altı kadın kralın karşısına geçerler.Ellerini kaldırırlar.Sessizce dans ederler. Yerlerinde bir kez sağa,bir kez sola dönerler.Yüzlerini krala dönerler, sırtlarını krala dönmezler….”(SEMAH)

Lallupiya’lıların başı sakiye şöyle bağırır:“waiyati hapanusa”.Saki dans etmeye başlar.O dans edince aşçı da dans etmeye başlar ve yerinde döner.Diğer Lallupiyalı sırtında mantosunu tutar.Birlikte yerlerinde dönerler.Saki elinde defi tutar,fakat onu çalmaz.Kraliçe tanrıya eğilir.Arkadan mantosunu omzunda tutar.Efsun rahibi ona baltayı verir.Kraliçe eğilir ve baltayı alır ve tanrının önünde dans eder.Sonra baltayı ve mantoyu tekrar efsun rahibine verir.Onları su ile temizler ve tanrının önüne koyar.

Önemli notlar:Yukarıdaki metin günümüz Alevi Ayin-i Cem  ritüellerinin binlerce yıl öncesine ait varlığını kanıtlayan önemli bir örnektir.Metindeki Hurri şarkıcıları Alevi Xormekler’in atalarıdır.Xormek veya Hormekıj adı,Hurri adı ile Hurri Gök Tanrısı Teşup’un veziri Mukisanu’dan kaynaklıdır. Gaziantep-Hatay yöresi Geç Hititler Döneminde  Hurri-Mukis adıyla anılmıştır.

Aynı metinde yer alan Lallupiya adamları Sümerce DUMU-LULU denilen Lolanlıların atalarıdır. Sümer kentlerinde Tanrıça İnanna adına yapılan  dini törenler ile Hitit Anadolusu dini törenlerini Lallupiya adamları icra etmiştir.Bazı metinlerde Lallupiya adamlarının kızdırılmaması aksi takdirde tanrıların gazabına uğranılacağı yönünde krali talimatların yer aldığı tespit edilmiştir. Ayrıca Lullu adı, tanrıların yarattığı ilk insanın adıdır. Hurru kelimesi de güneş ve oğul anlamına gelmektedir.

HİTİT TAPINAKLARIYLA İLGİLİ TEMEL HUSUSLAR

Anadolu topraklarında Hadat veya Hatti Ali(Hüda Ali) adıyla kurulan ,kralları tanrı halifesi olan Hitit Devleti evreni yasaları, hanedan ailesi ve halkın  yaşama biçimiyle tam bir “Tanrı Devleti” veya Komun-ü Ali yaşam düzeninin ilk örneğidir .Dolayısıyla yüzlerce siyaset bilimcinin”Hitit dini devlet dinidir”şeklindeki açıklamaları gerçeği yansıtmaz.Çünkü Hititlerde haneden ile halkın dini Tanrı Ali ile Ali’nin  Teşu Baba adından kaynaklı Alevilik ve Bektaşiliktir.Hitit kralları, çağımızın   hırsız, arsız yöneticileri gibi, kendisi, yakınları ve belli bir inanca sahip bir zümrenin menfaatleri için çalışmadılar, vatanlarını satmadılar.Kimseye taşeronluk ve kölelik yapmadılar. Onlar Hakk Meydanı’nda kapı eşiğinde oturan Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli gibi, devletinin ve halkının hizmetkarı idiler.Bu dünyadan göçünce Hititçe “Aki oldu ” deyimiyle  “Hakk ile Hakk” oluyorlardı.Tanrı oluyorlardı. Onların  bedeni Hatti Ülkesi halkının ve toprağının bedeni idi.

Hititlerde tanrı kabartmalarının işlendiği kayalardan oluşan açık hava tapınakları, ziyaret haline getirilen “Baba” lakaplı dağlar , göller, ırmaklar ve pınarlardan oluşan su kaynakları , bu kaynaklara tanrılar adına dikilen Zazaca “heuş” denilen “huwaşi” taşları, orman ve koruluklar kutsal olup çeşitli tapınımlara konudurlar.Hitit Dini Kültü bir bütün olarak Alevi-Bektaşi Kültü’yle  yaşamaya devam etmektedir.

Hitit tapınağı günümüz dini yapıları gibi sadece ibadet edilen bir işleve konu değildir. Hitit Tapınağı,Tanrı Evi imgesinde evreni temsil etmekte,Komün-ü Ali nitelikli Hatti Devleti ile ülkesinin  ekonomik,sosyal,kültürel,dini ve idari işlevlerine sahne olmaktadır. Hakka ibadet, halka hizmet etmektir ve”en büyük ibadet çalışmaktır” sözleri Hitit-Alevi inançlarının ürünüdür. Hititlerde E.Karimmi ve Siunas Pir adıyla anılan tanrı evleri günümüz Aleviliğinin “Pir Evi “ kavramının temelidir.

Her tapınağın çeşitli ihtiyaçlar için ekilip biçilen özel arazisi, merkez ve taşradan temin edilen gıda malzemelerinin korunduğu büyük depoları, kurbanlıkların beslendiği özel korulukları, türbe yapıları, parkları, bekçi ve çobanları bulunuyordu.Tapınaklarda usta ve zanaatkarların çalıştıkları işlikler, atölyeler ,yazı odaları ve kil tablet arşivleri vardı. Örneğin 64×25 m. ölçülerindeki Hattuşa Büyük Tapınağı’nın depo ve arşiv binalarıyla birlikte toplam alanı 14.500.00 m2 dir.Girişinde bir Aslanlı Çeşme’nin bulunduğu tapınakta müzisyen,şarkıcı ,kil ve tahta tablet yazıcıları vb.işlevlerde çalışan 208 kişinin belirtildiği bir kil tablet bulunmuştur.

HİTİT VE BEKTAŞİ DERGAHLARI ARASINDAKİ   İŞLEVSEL BAĞLAR:

Başta Hatti Ülkesi’nin tanrı makamını temsil eden Hacıbektaş Dergahı olmak üzere, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde kapatılan Alevi-Bektaşi dergahları ile tekke ve zaviyelerin Hitit tapınaklarına benzer arazileri, parkları, bağları,korulukları, depoları,ahırları, edebi-dini yapıları, aş ve iş evleri bulunuyordu. Geçmişin Hacıbektaş, Abdal Musa ve Seyitgazi Külliyeleri Hitit tapınaklarına özgü ekonomik,sosyal ve kültürel yapı taşlarını bir bütün olarak sergilemekte idi.Selçuklu ve Osmanlı Dönemi uygulamalarıyla tekke ve dergahların çoğu devletçe yakıldı, yıkıldı ve çok değerli arazileriyle kültür mirası gasp edildi. Alevileri merkezi bir siyasi güç haline getiren dergahların  babaları asıldı,kimisi sürgün edildi. Cumhuriyet Döneminde çıkarılan “Tekke ve Zaviyelerin Seddi Hakkındaki Kanun”la da başta Hacıbektaş Dergahı olmak üzere geriye kalan tekkelerin tamamı kapatılarak Alevi-Bektaşi Halkın ocakları söndürüldü, kültürel ve tarihi mirası yağmalandı,ekonomik ve siyasi varlığı çökertildi.

HİTİT ŞEHRİ ALACAHÖYÜK Tapınak Yapıları Gurubu:

(Bu metin Alacahöyükte 2010 yılında yapılan “ARİNNA KÜLTÜR KENTİ PROJE ÇALIŞTAYI’ında Kemal SOYER tarafından sunulan bildirinin ilgili bölümüdür)

Alacahöyük tapınağı anıtsal giriş kapıları ,üç avlu etrafında toplanan saray-tapınak , krallara ait türbeler ile tapınağın kutsal eşyaları ve erzaklarının saklandığı depolar, mutfaklar, atölyeler, işlikler,tapınak görevlileri ve din adamlarına ayrılmış konut ve çalışma mekanlarıyla bir bütün olarak günümüzde müze yapılan Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı’na benzer özellikler göstermektedir. Alacahöyük yerleşkesinin Arkeolog-Mimar Mahmut Akok tarafından çizilen restitüsyon görüntüsüyle misafirhane, ahır ,samanlık ve depo yapılarıyla işliklerinin büyük bölümü yıkılarak İkinci Mahmut döneminde bir Cami yapısı ilave edilen Hacıbektaş-ı Veli Külliyesinin üç avlulu yerleşkesindeki Üçler Çeşmesi, Aslanlı Çeşme,havuz, ,kapı odalı geçitler, Meydan Evi, Aş Evi, Kiler, Çilehane, hazire,türbe yapıları,Pir Evi, Kadıncık Ana Evi ve tarikat eşyasının saklandığı depolarıyla yaklaşık iki yüzyıl öncesi görüntüleri arasında şaşırtıcı benzerlikler bulunmaktadır.

Alacahöyük tapınağı ile Bektaşi Dergahları’nın mimari ve kültsel kurgularıyla ritüel törenleri arasındaki benzerlikler çeşitli yönlerden tartışmalara konu edilse de, Anadolu halk inançlarına yansıyan binlerce yıllık Sümer,Hatti-Hurri -Hitit dini inancı , yapı kültürü ve ritüellerinin çeşitli değişimlerle de olsa çağları aşarak günümüze geldiği gerçeği burada sergilediğimiz belgelerle inkar edilemeyecek şekilde ortaya konulmuştur.

Merkezi bir avlu etrafında konumlandırılmış Alacahöyük tapınak- saray yapıları ile tanrı odaları gurubunun işlevlerine ve törenlerde oluşan sirkülasyona uygun olarak kentin giriş kapıları ile kent içi ana ulaşım arterleri arasında meydan düzenlemelerine yer verilmiş, bu meydanlara bağlanan yollarla ulaşılan konut gurupları, küçük tapınak yapıları ve günlük yaşama ilişkin atölye işlik vb. yapılarla ana saray ve tapınak gurubu yapıları biri birinden yalıtılmıştır. Kuzey doğu cephesi bir koruma duvarıyla çevrili saray -tapınak bölümü Sfenksli Kapı’nın ardındaki meydanla bağlantılı iki ana avlu etrafında konumlanmıştır. Avlular arası geçişlerde Sfenksli Kapı’nın dışında biri bahçe kapısı, biri de nöbetçi kapısı niteliğinde olmak üzere iki kontrol noktası daha oluşturulmuştur. Meydanla bağlantılı birinci avluda at ahırları, yemlikler ve seyislere ayrıldığı tahmin edilen yapılar yer almıştır.Giriş ve çıkışında çift kapılı bir kapı odasından geçilerek girilen ikinci avluda saray-tapınak ve tanrı odaları bulunmaktadır.Bu avludaki yapıların düzenlerinde yapısal işlevlerinin gerektirdiği saygınlıkta yer seçimine,anıtsal ölçeklere, malzeme seçimi ve işçiliklerle yapılar arası sirkülasyon bağlantılarına gereken özen gösterilmiştir. Tanrı odaları kente ve merkezi avluya hakim konumdadır. İmparatorluk Devri yapılarının mimari tasarımlarımda gelişkin bir tasarım düzeni hakimdir. Yapı temelleri gereken taşıma kabiliyetine ve dona karşı yeterli genişlik ve derinliklere sahiptir.Avlu ve bina giriş kapılarının söve ve eşikleri kutsallıkları ve güvenlik nedeniyle tunç çivilerle birleştirilmiş düzgün kesme taştan yapılmıştır. Eski döneme ait bir cellanın önündeki arkatta tabanda ikişer taş sırası izleri bulunan kolonlar kule duvarları kabartmaları arasında  görülen sunak işlevli “istanana” görünümünde (T) başlıklı olup, tabandaki iki taş sırası tunç çivilerle bağlanmıştır.Tüm bu gelişkin tasarım ve uygulamaların konusunda uzmanlaşmış usta ve zanaatkar grubunca gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

Hitit belgelerinde de belirtildiği gibi,tanrı listelerinde“Sarayın Tanrısı” gibi kültsel bir statünün bulunması nedeniyle “Bektaşi Meydan Evi” gibi özel ritüel törenlere konu olan kült heykelli saray yapısı 12×12 m ebadındadır. Hitit yapılarının genelde taşıyıcı ağaç kirişler üzerine serilen mertekler, onlarında üstüne serilen ot ,saz veya kamışları örten toprak bir dama sahip oldukları bilinmektedir.Ebatları 12×12 m olan ana salonun içinde dam örtüsünü taşıması gereken direklere ait taş taban izleri ele geçmemiş olmakla birlikte,Hattuşa yukarı şehirde bu ölçülere uyan kare planlı tapınaklardaki dört adet taş tabanın varlığı gibi burada da dörtlü direk sisteminin olduğu anlaşılmaktadır. Ana salon ile bitişiğindeki yapıda güneş ışığı alması mümkün olmayan mekanların aydınlanma sorunu bazı arkeoloğ ve mimarlarca tartışılmıştır. Ancak;Hititler böylesi kutsal yapılarda karanlık mekan oluşturmayacaklarına göre, bu tür iç koridor ve mekanların günümüz Anadolusu’nda olduğu gibi tepe pencereleriyle aydınlatılmış olduğunu düşünmemiz gerekir. Çatalhöyükten beri varlığı bilinen damdan girişler, Canhasan yerleşmesinin payeli ve direkli mekanlarıyla ocaklı Kültepe megaronundaki dört adet direğin de gösterdiği gibi, dam direkleri arasında tepe pencereli tüteklikli veya baldaken-kırlangıç bir örtünün bulunması gerekir. Bu tür tavan geleneklerinin varlığı modern Alacahöyük’te Hamit Zübeyir Koşay tarafından da belgelenmiştir. Günümüzde “baldaken” ve “kırlangıç”denilen tavanların bilinen en eski örnekleri Anadolu’da Belevi Anıtı, Karalar Galat Kral Mezarı,Bandırma ve Manisa Bintepe tümülüslerinden bilinmektedir.Çoğu Anadolu’dan Asya’ya sürülen toplulukların ipek yolları üzerindeki yerleşmelerinde bulunan dört direkli tepe pencereli örnekler bölgesel çapta yaygınlaşmış geleneksel bir yapı türü oluşturmazlar. Ancak; Anadolu’ya özgü geleneksel bir konut türü olup Sivas, Çorum, Amasya, Tokat, Tunceli, Elazığ, Malatya ,Erzurum, Bingöl, Muş, Şanlıurfa, Ağrı, Kars vb. illerde yaygın olan baldaken-kırlangıç tavanlı tepe pencereli konutların güzel örnekleri hala yaşamaktadır . Bu tür yapıların Asya’daki en erken örnekleri İ.S .5.yy dan daha eskiye gitmemektedir. Neolitik Dönemden beri özel bir tapınım hücresi veya nişlerine sahip olduğu bilinen Anadolu konutlarındaki tepe penceresi, Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı’nda olduğu gibi,dünyevi mekan ile gök ,yer ve yer altı katmanları arasındaki kozmik-ilahi yaşam bağlarını kuran göksel bir pencere veya Hakka açılan bir kapı işlevindedir. Bu nedenle Bektaşiler Meydan Evi’nin tepe penceresinin altında “dar” törenleri uygulamaktadırlar.Hitit Güneş Tanrısı başında Kanatlı Güneş Kursu taşıdığına göre ve “Ben Güneşim“ diyen kralların başlarından eksik etmediği 12 dilimli Güneş Külah (Bektaşi -Hüseyni Taç) gibi gökleri ve tanrıları temsil eden tapınak veya sarayda Güneş Tanrısı’nın varlığına ve gözcülüğüne olanak veren bir tepe pencerenin de yer almış olması gerekir.

             HİTİTLERİN DİNİ MERKEZLERİNDEN BİRİ OLAN ALACAHÖYÜK

Alacahöyük