HAYAT AĞACI -AĞACIN KURTLARI VE KÜRESEL GÜÇLER

Hünkar-Hayat Ağacı

 Hünkar-Hayat Ağacı-Evren

1988 tarihli bu resmin içeriği tarafımdan kurgulanmış,Ressam Cahit KOÇÇOBAN’a  sulu boya tekniğiyle yaptırılmıştır. Kopyası bulunmayan resim, kendi özel arşivimdedir.Ana temada ardında halk, elinde güvercin ve cura bağlama tutan Hünkar,evreni hayat ağacı ile Telli Kuran imgesinde ,barış güvercinlerinden oluşan ağacın dalları da  varlık alemiyle halkları sembolize etmektedir.Kopya edilemez ,izinsiz kullanılamaz.

           ANADOLU’DA HAYAT AĞACI-AĞACIN KURTLARI VE  KÜRESEL GÜÇLER

Göbeklitepe’yle kanıtlandığı gibi,Sümerlerin Kİ.ENGÜR dedikleri Dicle-Fırat arası  Anadolu toprakları,  bilgi ağacı da denilen “Hayat Ağacı” ve “Cennet Bağı”nın  dikildiği ilk topraklardır. Yukarıda sunulan resim, Anadolu Aleviliğinin Göbeklitepe’de gün yüzüne çıkan “Varlığın Birliğin”e konu Hayat-Bilgi Ağacı’nı özüyle kavratmaktadır. Fırat-Dicle’nin adıyla LULU veya DUMULU halkının diktiği bu kültür ve uygarlık çınarı, Hatti Güneşi’nin kültürel özüyle Sümer, Hatti, Hitit, Hurri gibi kadim uygarlıkları yaratarak dünyayı aydınlatmış, çöl kavimlerinin ürettiği siyasal tasarımlar eşliğinde üç kıt’adan gelen halkların işgal, asimilasyon ,inkar ve imha politikalarıyla kesile kesile, budana budana, dalsız, budaksız ve meyvesiz bir ağaç algısına oturtulmuştur. Binlerce yıllık Anadolu kültür ve uygarlık birikimini ,Hellen, Roma, Bizans ve Hıristiyan Dini  üzerinden Avrupa’ya sağarak Rönesans adıyla kamufle eden güçler, bu kültürün kaynaklarına konan Osmanlıyı yok etmek amacıyla 1789 Devrimi ardından AB Adıyla ortaklaşmıştır. Ulus Devlet fikriyle avlanarak Osmanlının yıkılışında rol oynayan ırkçı-dinci  aktörler bu ortaklıkla kendi bindikleri ağacı kestiklerinin ,”Her AĞACIN KURDU KENDİNDEN OLUR” misali   kemirerek yok etmeye başladıklarının  farkında bile olamamışlardır. Nitekim Osmanlı yıkılmış, üç Türkiye  kadar toprak yitirilmiş, ancak, Adriyatikten Çin Seddine Türkistan kurulamamıştır.

Osmanlının yıkılış sürecinde Ulus devlet vaadiyle Fransa’da İttihat-Terekki Partisi, Ermeni Taşnak Partisi ve Kürt Tealli Cemiyeti kurulmuş, Balkanlarda milliyetçi-ırkçı Ulus Devlet modelinin fitili ateşlenmiş, sonuçta Osmanlı yıkılmış, Ermeniler batının devlet vaatlerine karşın Ruslarla işbirliğine girerek doğuda katliamlara başlamış, Ruslar Diyarbakır sınırına  inmiş, batının desteğiyle Bolşevik İhtilali patlak verince Çarın orduları geri çekilmiş, ardından egemen güçler Hamidiye Alayları eliyle Ermenileri Anadolu’dan çıkartmıştı.

Batılı ortak güçler Ermenistan ve Kürdistan gibi küçük devletlerin Ruslara karşı petrol ve madenleri koruyamayacağı endişesiyle bu projelerden vazgeçip günümüzdeki sınırlarıyla ortaya çıkan  Türkiye’ye onay vermiş, ancak bu onayı belli koşullara bağladıkları bazı uygulamalarla açığa çıkmıştı. Anadolu’daki muhalif Alevi varlığının bitirilmesi amacıyla Alevi Hititler ile Sümerler Eti Türkleri ilan edilmiş,  1924 Anayasasına “Devletin Dini İslamdır” maddesi konulmuş, Hilafetin kaldırılması adı altında Siyasal İslam ile Hıristiyan Dünyanın”Papalık Makamı” için tehlike olarak görülen Aleviliğin “ Babalık” ve “Tanrı Makamı” işlevindeki  “Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı” ve bağlı ocaklar kapatılmış, Dersimde Alevi Katliamı yapılmıştır. Batının dayatmasıyla gerçekte İslamın Hilafet Kurumu değil, Hititlerde “Helippi, Boğetiji–Teşu Baba”, Sümerlerde “Patesi” adıyla bilinen“Alevi-Bektaşi Babalık Kurumu” kapatılmıştır. Çünkü, Anadolu Uygarlık birikimini  işgal ve asimilasyon yoluyla kendilerine mal eden batılı-doğulu  halklar ,bu uygarlıkları yaratıp özünü günümüze taşıyan Anadolu Alevilerini daima hasım görmüş, bu nedenle  ortaklaşa mücadele etmişlerdir. 1928 tarihli Anayasadan “Devletin Dini İslamdır” maddesi şeklen çıkarılmışsa da, yerine  Diyanet kurulmuş, aynı Anayasa özel yazım tekniğiyle özü kamufle edilerek 1960 İhtilaline dek yaşatılmış,  Alevi halkı Koçkiri, Dersim, Çorum, Sivas, Maraş, Gazi, Gezi  ve Ankara’da katliama  uğratılmıştır. Anadolu’nun Tanrı Makamı olan Bektaşi Dergahı’nın kapatılmasında Osmanlı ataması Çelebilerin  büyük rolü olmuştur. M.Kemal 22 Aralık 1919 da Dergahı ziyaret ettiğinde postta oturan Salih Niyazi Dedebaba  Dergahın kapatılmasına karşı çıkmış, Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına  konu 30.Kasım 1925 tarihli kanunun ardından  Mısır’a sürgün edilmiştir.  Mısır’dan  Arnavutluk Tiran´a yerleşen Salih Niyazi orada yapılan  seçimle yeniden Dedebaba olmuştur. Hacı Bektaş dergahında görevli  Nakşibendi yolaklı  Çelebi Ahmet Cemalettin ULUSOY Kırşehir Mebusu seçilmiş, ancak rahatsızlığı nedeniyle 1920 yılı sonunda sonra vefat etmiştir. Salih Niyazi Dedebaba iken, Ahmet Cemalettin ULUSOY’un Kırşehir Milletvekili yapılması, kapatma kararının ardındaki Osmanlı’dan kalıt  Siyasal islamcı tasarımı işaret etmektedir. Dergah kendi iradesiyle değil, yüzlerce yıl mücadele ettiği Siyasal İslam ile Hristiyanlığın bekası için kapatılmıştır.

İranda Alevi İktidarı Küresel Güçlerin Müdahalesi ve TUDEH Dramı,

Katil Yavuz ve Şah İsmail’in iktidar mücadelesiyle sırlanan olaylar gerçekte Siyasal İslamcılarla Şiilerin İran ve Anadolu Alevilerine karşı  ortaklaştıkları bir  mücadeledir. Safeviler İran’da sorun olan Kürtlerden, Osmanlı Anadolu Alevi-Bektaşi varlığından kurtulmak istemiştir. Bu nedenle Kürtler Anadolu’ya, Aleviler de Şah-ı Hatti sloganıyla avlanarak  İran’a gönderilmişlerdir. Osmanlı, İdris-i Bitlisi ve 25 Kürt Derebeyini  Alevi -Türkmen topraklarına yerleştirmiş,  Kürtler devlet kurmak amacıyla  Safevilerin etkin olduğu Dersim bölgesinden başlayarak zamanla Doğu ve Güneydoğu Anadoluyu kuşatacak ölçüde etkinlik  sağlamış,bölgedeki Alevi-Türkmen varlığı katliama uğratılmıştır. Aynı şekilde  İran’daki Alevilerin bir kısmı kılıçtan geçirilmiş, önemli bir bölümü de  Nadir Şah tarafından Özbekistan’a sürülmüştür. Azerbaycan-Hazar Güneyi ve Horasan’a dağılan Aleviler mücadelelerini sürdürmüş, 1794 -1925 arası hüküm süren Kacar Devletini kurarak  İran’a hakim olmuşlardı. Kacar Devleti  Geç Hitit Alevi Devleti olan Tabal Krallığının (Haddu Baal) etkin olduğu Sivas-Kayseri-Nevşehir, Kırşehir, Karaman,Konya-Ereğli  arasındaki Alevilerin Develi (Hititçe Kammaliya, Dev Ali-Erciyes) ile Koyun Abdal (Kayseri Kululu-Akkışla) yöresinden İran’a göçen Alevilerin Kaçar, Balıkan, Dev Ali ve Koyun Abdallı boylarınca kurulmuştur.Bu aşiretlerin Anadolu’da kalan bölümüyse Selçuklu Döneminde Loluva-Alevi Ülkesi adıyla  anılan Konya, Kırşehir, Karaman, İçel , Ereğli Ankara, Eskişehir-Seyitgazi, güneyde Alanya’ya dek uzanan topraklarda  “Karamanoğulları Devletini” kurmuşlardı. Resmi  tarih,  Anadolu’daki Alevilerin beşeri varlıklarıyla kurduğu devleti yok etmiş, Selçuklunun ardından kurulan Alevi-Bektaşi  Beyliklerinin tümünü  Türk-Beylikleri adıyla  ifade etmiştir.

Anadolu Aleviliği, Muhammed Ali Kaçar Şah Döneminde İran’a hakim olmuş,Siyasal İslamın Şii kolu sönümlenmiş, Küresel Batının Hindistan’a uzanan Hint Avrupa tasarımı için büyük bir tehlike başlamıştı. Bu olguyu dikkatle izleyen İngilizler  Osmanlıya yaptıkları operasyonu İran’da da başlatmış,  Alevi İktidarına son vererek Şah Rıza Pehlevi’yi göreve getirmişlerdi.İngilizler ve Rusların planlarıyla  Azeri topraklarının önemli bir bölümünü oluşturan İran Azerbaycanı  Sunni İran rejimine geçmişti.  Pehlevi iktidarının getirdiği kısmi özgürlükler sürecinde  Ehli Hakk, Yarsani, Kakai, Gorani ve Ali Allahi adıyla bilinen Alevi Halklar TUDEH Hareketiyle özgürlük ve demokrasi mücadelesi başlatmış, bunu üzerine Batılı güçler ikinci bir operasyonla Şahı görevden alarak Türkiye ve Fransa’da eğittikleri “Molla Ayetullah Ruhullah Humeyni”yi göreve getirmiş, binlercesi dar ağaçlarına çekilen üyeleriyle TUDEH Hareketi ve Alevi Aydınlanmasına son verilmiştir.

Küresel güçler ve BOP,

1789 Fransız Devrimiyle gündeme gelen “Birleşik Hint Avrupa Fikri”ne yönelik  proje ve tasarımlar Türkiye-Irak ,İran ve Suriye’nin yeniden paylaşılmasını amaçlayan BOP’la uygulamaya konulmuş, İran’a uzun süreli ambargo uygulanmış, Afganistan, Irak ve Suriye toprakları her boyutta işgale girmiştir. İşgalciler yerli halkları biri birilerine boğazlatmak ve ardından yaşam kaynaklarına  konmak amacıyla onları adeta kendi bedenleriyle kondukları dalları kesip kemiren birer kurda  dönüştürmüş,ırkçı ve milliyetçi ulus duygularını okşayarak vekalet savaşına sürmüşlerdir. Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Alevilerle Kurmançların arasına Seyit, Seyda, Dede,Molla ve Şeyh kisveleriyle yerleştirilen Arap -İslam  misyonerleri 1000 yıldan beri Anadolu halklarını Siyasal  İslama asimile etmeye çalışmış, BOP kapsamında da Türkleştirme-Kürtleştirme işlevi görmüşlerdir.  Küresel güçler  BOP eşliğinde  topraklarımıza yönelik işgal ,sömürü ve asimilasyon programları uygulamaktadır. BOP uygulamasında, yerli halklara ana vatana bağlılık ,doğa,insan sevgisi ve barış duyguları aşılayan Anadolu Alevileri , Ezidi ve Nusayri halkların asimilasyonu,olmazsa inkarı ve imhası yer almaktadır. Bu tasarım, Semavi dinler sürecinde  Ortadoğu’nun  işgali, halkların ve kültürlerin asimilasyonu, inkar ve imha eylemlerinin çağın koşullarıyla yeniden deneyimlenmesidir .Osmanlı badiresinden bilindiği gibi,BOP’la geliştirilen devlet tasarımlarının hiç biri kadim halklara özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi getirmemiştir. Halbuki evreni bir kültür  olan Alevilik başta yerel halklar olmak üzere Avrupalılara, Amerikalılara, İngilizlere, İslam, Hıristiyan ve Musevi halkların tümüne evrensel ölçekte barış ve kardeşliğin özünü kavratan Güneşten bir Hayat Ağacı işlevi görmektedir.

Anadolu Halkları “Varlığın Birliğini” temsil eden ilk Hayat Ağacı’yla Kardeşlik Ormanı’nı Dilmun Denilen Dicle-Fırat arası topraklardaki Göbeklitepe’de inşa ettiler. Göbeklitepe ırklar üstü insan ve toplum yapılaşmasının, insan ve doğanın varoluşsal birliğine dayalı yaşam biçimini ifade eden  Bilgelik Anıtı’dır. Göbeklitepe kültü,  Evreni Bilge Hünkar Hazzi Bektaş-ı Veli’nin “Varlığın Birliği –BİR, İRİ VE DİRİ” olma direktifinin yer küredeki 12 bin yıllık somut delilidir .Onun için ırk diliyle değil, varlık diliyle yazılmıştır.  Nazım Hikmet’in aktardığı “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine “sözü,  Anadolu  Alevilerinin evren ve doğayı “Hayat Ağacı” ve dallarından oluşan kardeşlik ormanı olarak tanımlamasından kaynaklıdır. Bu söz, her türden ağacın ortak ana vatanı olan doğada  özgür ve eşit koşullarda yaşam hakkına sahip olduğu gerçeğiyle , halkların da ortak ana vatanları üzerinde eşit insan hakları temelinde doğayla birlikte var olmaları gerektiğini, bunlardan herhangi  birinin ülke halkına ait toprakları ve yaşam kaynaklarını kendi adına gasp etme hakkına sahip olmadığını kavratıyor.

 Kaygusuz Abdal’ın ;

“Bir ağaçtır bu alem,

 Meyvesi oldur adem,

 Maksat olan meyvedir

 Sanma ki ağaç ola”

Dizeleriyle kadim halkları, gövdesi Hünkar, dalları ve meyvesi halk ve varlık alemi olan Hayat Ağacı’nın altında toplanmaya”Maksat bağcıyı dövmek değil,üzümü yemek “diyen, ancak, yaşam meyvemiz olan Anadoluyu işgale ve Kırkların Üzümüyle  simgeli Aleviliği yok etmeye çalışan küresel anlayışa ve  işbirlikçilerine karşı bir, iri ve diri olmaya çağırıyoruz. Anadolu Halkları ve Alevilerin içine yerleştirilen siyasal İslamcı unsurların  yaşam çınarımızı,doğasal ve kültürel varlıklarımızı ortaklaşa kemirdiğinin farkına vararak,halklarımıza dayatılan ırkçı, bölücü,Alevi-Sunni İslamcı cemaat yapılaşması yerine,kadimden özümüze dönmeye “Varlığın Birliği” temelinde ”Ortak Anavatan, Evrensel Kültür,Eşit İnsan Hakları, Ortak Egemenlik ve Ortak Yönetim ilkeleriyle bütünleşmeye, küresel güçleri de katliamlara ve savaşlara son vermeye çağırıyoruz. Ne Amerika ne de Avrupalı halklara düşman değiliz, olamayız. Çünkü, Avrupayla binlerce yıllık ortak kültür birliği ve kader ortaklığımız var.Türkiye 53 yıldır AB’nin kapısında bekletiliyor. Bu tutumun temelinde Avrupa için iddia edilen temel sorunun İslam Dini olduğuna inanmıyoruz, zira onu Ilımlı İslam adı altında kamufle edip ,gerçekte  şiddet aracı olarak kullananlar da küresel güçlerin kendileridir.