ALEVİLİKTE MUHAMMED’İN MİRACI VE KIRKLAR MAKAMINDAKİ SORGUSU
MUHAMMED’’in MİRACI VE KIRKLAR MAKAMINDAKİ SORGUSU
Kemal SOYER-Y.Mimar (Telif Hakları tarafıma aittir.Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kullanılamaz)
Alevi Ayin-i Cemleri ile çeşitli muhabbetlerde Alevi-Bektaşi Dedeleri ve yaşlı bilgeler tarafından değişik içeriklerde aktarılan rivayetlere göre :
Muhammed, peygamberlik nidasını aldıktan sonra yetki alametleri olan asa,hırka,taht ve taç muradı almak üzere Allah’ın huzuruna arşa çıkar.Yanında sadece Cebrail vardır.
Allahın Makamına yaklaştıkları sırada karşısına kükreyen bir aslan çıkar.Muhammet korkup Cebrailin ardına kaçar.O anda aklına Ali gelir,ahh şimdi burada olaydı diye iç geçirdikten sonra, “Ya Cebrail Allaha sor bakalım neden hem bizi makamına çağırır,hemde şir’ini üstümüze salar” der.
O esnada gaipten bir nida gelir, “Ey Muhammed var Ali’nin hatemini getirip aslana ver ,o sakin olup sana yol verir ” der.
Muhammed amcası oğlu Ali’ye gidip hatemini alarak geri döner ve kükreyerek kendisine saldırmaya hazırlanan aslanın ağzına atar.Aslan bir koyun kadar uysallaşır.
Bu aslanı geçen Muhammed açılan kapıdan geçerek Allahın huzuruna varır.Bir de bakar ki, tahtta oturan amcasının oğlu Ali ve aslanın ağzına attığı hatem de parmağında duruyor.Önce aklı başından gider,şaşırır ,sonra toparlanıp sorar “Anandan doğduğunu görmesem Allahsın diyeceğim ama,burada ne arıyorsun” der.Ali onu teselli eder ve işte Ali’nin varlık sırrına nail oldun der.Sonra ona peygamberlik hatemi ve diğer yetki alametleri olan asa,taht,hırka ve taç verdikten sonra yola koyar ve kendisine yetkilerinin onayı ve geçerli hale gelmesi için “yol üzerinde Kırklara uğra” der. Cebraille birlikte yol üzerinde dört kapılı bir sarayın önüne gelirler.İçeriden sesler gelmektedir. Muhammed meraklanır ve kapılardan birine vurur. İçeriden “Kim o?” derler. Muhammed “Ben Allah’ın elçisi Muhammed”im der.
İçerdekiler onu şöyle cevaplarlar: “Biz öyle birini hiç duymadık ,bizim peygambere ihtiyacımız yok”. Muhammed büyük bir üzüntüyle geri döner Cebraile sorar “ Allah katından yetkiyle geliyoruz, bizi neden içeri almazlar”.Cebrail aldığı nidayla kendisine “kapıyı tekrar vur ”der. Muhammet kapıyı tekrar vurur,içeriden gelen ses “kimsin ?”diye sorar bu kez “Ben Müslümanların peygamberi Muhammed” der.
İçerdeki ses, “Senin peygamberliğin bize değil, kendi ümmetine geçer” der.İyice daralan Muhammet geri dönünce yeni bir nida daha gelir ve ona kapıya varıp tekrar sorulduğunda fukaraların hizmetkarıyım anlamına gelen “hadim-ül fukarayım “demesi istenir.Bu kez kapı açılır ve Muhammed içeri girer. İçeride Ali dahil halka düzeninde yüz yüze sohbet eden 39 kişi vardır.Muhammet, Ali’nin burada oluşuna şaşırır ve açılan her kapının ardında Ali var diye de iç geçirir.
Muhammed sorar, “Siz kimsiniz ?” Onu cevaplarlar, “Biz kırk kişiyiz ,kırkımız da biriz.” Sayar, otuz dokuz kişi çıkar…
“Ya kırkıncı kişiniz nerede?”
“Her gün biri bize lokma toplamaya gider, Salman-i Farisi’nin sırası bugün. Biz seni o sandık” derler.
Muhammed, “Yani şimdi siz kırk kişi ve kırkınız da bir misiniz?”
“Evet” derler.
“Birinizin bir yeri acıyınca hepinizinki de acır mı ?”
“Evet” derler.
“Birinizin bir yeri kanasa, sizinki de kanar mı?”
“Kanar” derler.
“Şimdi ben birinizin bileğini kessem, hepinizin bileği kanar mı?”
“Evet” derler. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünür ve bunu denemek ister. Ali onun ne düşündüğünü anlar ve bileğini keser,Muhammet bakar ki ,kırkının bileği kanar, Ali bileğini sarar hepsinin kanı kesilir.
Bunun üzerine Muhammed, “Ben Allah’ın resulü sanırdım kendimi, İnsanlara hakkaniyeti göstermeye çalıştım ama böyle bir şey görmedim. Madem sizde bu birlik var; hepiniz bir, biriniz hepinizsiniz. Beni de içinize alın?”
Bunun üzerine, ona şunu derler:
“Aramıza katılabilmen için, bir şartımız var.”
“Nedir o?”
“Hakkaniyet göstermen lazım” derler.
Muhammed, “Bunu nasıl gösterebilirim ki?”
Bir tasın içinde tek bir üzüm tanesi uzatırlar kendisine şöyle derler:
“Kırklara katılmak istiyorsan, bu üzüm tanesini kırk eşit parçaya bölüp aramızda pay etmen lazım. Eğer onu kırk parçaya böler ve eşit bir şekilde pay edersen, sen de kırklara karışırsın.”
Muhammet bir kase içinde verilen üzüm tanesini kırka bölemez ve Kırklar “sen var kendi ümmetine Peygamberlik yap” diyerek ona dış kapıyı gösterince, Cebrail yetişir ve tembihte bulunur:
“Ey Muhammed, üzümü ez ,suda şerbet eyleyip Kırklara içir. Böylece insan hakları konusunda hak ve hakikatı göstermiş olursun der.
Miraç, Peygamber Muhammed’in Anadolu Alevilerince Kırklar Divanı’nda-toplumsal zihinde sorgulanması, yani Alevi deyişiyle Dar’a çekilerek işin aslının insanlara kavratılmasıdır.Miraç anlatısı burada noktalanır.
YORUMLAMA:
Kainat ezeli ve ebedi ilahi bir varlıktır. Tevratta da yer aldığı gibi kelam ezelden vardı .Allahın kelamı evrenin varoluşuyla vardır. Ezeli olan semadan sonradan semavi bir kelam doğmamıştır. Semavi ad edinen dinler evrenin kendisinden soyut bir Tanrı tarafından yaratıldığını , dünya yönetiminin Tanrı tarafından bizzat seçilmiş elçiler –Vekili Vükela ve kul temelli bir dizge içinde düzenlendiğini iddia ederler.Buna karşın Alevilik “ ezeli vardan varoluşu” kavratan “Varlığın Birliği” öğretisini savunur. Bu öğretide Evren ve bağrındaki kozmik alem bizzat Hakkın kendisi ve Sümerce E.KUR-E.ANNA denilen Hakk Kitabıdır.Evrende yoktan var eden Tanrı, kitap gönderdiği Peygamber ve özgür düşünceden ,eşit insan haklarından mahrum bırakılmış kul dizgesi yoktur.Cümle cihan ve bağrındaki varlık alemi ezeli bir varlık deryasından doğmuştur. Kainat Ezeli ve Ahiri varlıktır .Alevilikte Güneşe Ma-a homete, Hilal Ayla temsil edilen Ali’ye Ezel-Ahir Ali denilmiştir. Evren bağrındaki varlık alemiyle Ayin-i Cem halinde Allah-Ül Alem de denilen tanrısal bir vücuttur. Bu vücudun parçaları Hakk ile Hakk’tır. İnsan haklarında ayrıcalık yoktur. Evren, varlık alemini eşitlik ve adalet içinde temsil eden “Kırklar Meclisi”yle yönetilmektedir. Mülk Tanrının ve halkındır, ilkesiyle Dünyevi yaşam ortak mülkiyet temelinde birlikte üretim ve hakça bölüşümü sağlayan Hak ile Hak düzene uyarlanacaktır. Ülke yönetiminde ,yaşamın her alanında kurumlaşma, liyakat ve seçim esastır. Kırkların Birliği -Varlığın Birliğini ifade eder. Dünyevi varlık alemine eşit yaşam hakkı veren ateş, hava, su ve toprak temelli “Kırklar Meclisi” Hititlerde Pankuş Denilen Bilgeler Kurulu ve “Helippi” denilen “Halife Kral” statüsüyle ,Anadolu’nun Tanrı Makamı Hazzi Bektaş Dergahında ise Halife Dedebaba ve 12 Post hizmetiyle temsil edilmiştir. Böylece ortaya çıkışı Hellenlere mal edilen Demokrasi ve Halk Meclisi varlığının “Varlığın Birliğine” dayalı “Kırklar Meclisi”yle ezelden var olduğu, bu düzenin Sümer ve Hitit Alevi Devletlerinde uygulandığı bilinmektedir. Sümerlerce ENGÜR adıyla Tanrı- Irmaklar olan Fırat -Dicle arası topraklar “Kİ.ENGUR“ adıyla anılmış, Sümer tanrıları Dicle-Fırat Nehirlerinin başında ellerinde dem tutan Serçeşme Tanrılar olarak tanımlanmış, iki ırmağın birleştiği Eridu Şehrinde Su Toprak ve Bilgelik Tanrısı Hızır Kal Enki’nin Makamı olarak kurulan E’.ENGURRA tapınağı ise 40 Makam rütbesiyle KIRKLAR MAKAMI olarak anılmıştır.
Anadolu’nun tabii parçası olarak Kİ.ENGUR adıyla tanımlanan Anadolu-Mezopotamya toprakları dünyanın en eski uygarlıklarına sahip Dünyevi Cennet olup,binlerce yıldan beri çöl kavimlerinin işgaline tabi tutulmuştur. Çöl kavimleri Cennetin işgalini ilk kez Tevratta yer verilen “Tanrının kendilerine vaat ettiği kutsal topraklar” kurgusuyla gündeme getirmişlerdir. Bu vaatler dini kitaplarında “Tanrı emri” olarak açıklanmaktadır. Sümerlerden beri Cennetin kadim sahipleri olan Aleviler ise, bu tür siyasi tasarımları Akadların Sümer topraklarını işgal ettiği süreçlerden beri bilmektedirler. Bu nedenle yukarıda özetle sunulan Anadolu Aleviliğine ait “Kırkların Birliği” veya “Varlığın Birliği” mitosu, Sümer, Hatti, Hurri ve Hititlerce uygulanan evrenin varoluşsal yaşam düzenine uyarlanmış toplumsal yaşam biçimini yok edip Cenneti işgale yönelen çöl halklarını adeta Dar’a çekip irdeleyen kadim bir öğretidir.Aleviler 1400 yıl öncesinden günümüze Anadolu’yu işgal edip uygarlıklarını karartarak kendilerine ölüm,zulüm, sürgün ve fukaralık yaşatmış olan işgalci toplulukların siyasi argümanlarına karşı kendi kültürel ve tarihi varlıklarını bu tür evreni öğretileriyle savunmuş, Anadolu Uygarlıklarından kaynaklı tarihsel bilinçleriyle Evren Ali’nin Ezel-Ahir varlığı ile Anadolu topraklarında Göbeklitepe’ den günümüze arkeolojik kanıtlarıyla bilinen tarihi ve kültürel varlıklarını inkar ettirmeden güncel beşeri hafızaya taşımıştır.
Alevi Ayin-i Cemlerinde Post Dedelerinin değişik versiyonlarla anlattıkları “Kırklar Meclisi Mitosu” gerçekte dini temelde devlet kurma ve yönetme amacı taşıyan kişilikleri liyakat ve hakkaniyet ölçülerini esas alan Anadolu Aleviliğinin tarihi gelenekleri ve Evreni öğretileriyle sorgulayan kadim bir mitostur.
Tanrı Makamı,Tanrı Makamındaki Ali,makamın önündeki aslan, Ali’nin yönettiği“Kırklar Meclisi”ve miraca giden Sümer-Hitit Kralları bir bütün olarak Göbeklitepe’den Sümerlere,Hatti ,Hurri ve Hititlerden Günümüze uzanan Anadolu Aleviliğine ait anıt ve yazıtlarla varlığı kanıtlanmış kadim motifleri içermektedir. Mitosta Peygamberlik alametleri olarak belirtilen hatem, asa,hırka taht ile taç gibi unsurlar dünyevi krallığın sembolleridir.Zira Mısır ve Arap halkları “Tanrı Kral” statüsüyle yönetilmişlerdir. Anadolu kralları ise tanrının yer yüzündeki halifeleri olarak görev yapmışlardır. Şimdi bunları tarihi veriler eşliğinde özetle ortaya koyalım.
1-MİRAÇ, Sümer ve Hitit tapınakları, anıtsal eserler ve silindir mühür sahneleri arasında sıkça yüz yüze görülen tanrı-kral görüntüleri gerçekte mirac konulu kadim motiflerdir. Bu motiflerin Anadolu Uygarlıklarındaki özü, tanrı olgusunun bin bir donda varlığa dönüşen evren,doğa, gök, fırtına ,ateş, hava, su, toprak, bilgelik ve bereket tanrısı gibi bilinebilen tüm nitelik ve sıfatlarla tanımlanarak ortaya konulması, yaşamı var edici ve sürdürücü işlevlerinin şükür yakarı ,dini bayram ve kurban sunumlarıyla kutsanması, kralların yönetim eylemleriyle tanrıya ve topluma hesap verme zorunluluğunun tanrıyla yüz yüze gelen tanrı-kral betimleriyle açıkça ortaya konulmasıdır .Buna karşın Akadlarla birlikte Sami ad edinen topluluklardaki özü ise Krali kanunların topluma tanrı emri olarak benimsetilmesi, gerektiğinde zorla kabul ettirilmesidir. Babil Kralı Hamurabi’nin meşhur kara obeliske yazdırdığı kanunların ilk cümlesi “Bana bu kanunları Güneş Tanrısı Şamaş (Şems) yazdırdı” şeklinde olup, vahiy geleneğinin ilk örnekleri arasındadır.
Sümerlerde ilk bilge insan ADAPA’nın Tanrı Enki’nin tembihleriyle göğe yükselerek Tanrı AN’ın huzuruna çıkması ,Sümer Kralı Gudea’nın elçi Ningişzida aracılığıyla Tanrı Ningirsu’nun huzuruna çıkarılması, Hitit krallarının Malatya Aslantepe ve Ereğli İvriz anıtlarıyla ayrıntıda ortaya konulan tanrıyla yüz yüze gelişleri veya miraç sahneleri önemli örnekler arasındadır.
Burak ,Gudea ,Ningişzida ve Tanrı Ningirsu
Tanrı Teşup (Teşu Baba) ve Malatya Kralı Sumeli
Geç Hitit Dönemi İvriz Anıtı-Boğa başlı Tanrı Tarhunda ve Kral Varpalavas(Urballa/Erbali) .Yensiz,yakasız hırkası,koç başlı eteği, elinde ve belinde üzüm salkımları ve ayağının altından çıkan Konduru Buğdayıyla Kırklar Makamındaki Tanrı ve ona peymane olmuş Kral Erbali’yi gösteren Miraç Sahnesi.
Aleviliğin: “Miraçtaki Muhammet ,O bizim Padişahımız” dizeleri Hitit krallarının Miracına vurgu yapmaktadır.
Ayrıca ;
“Bugün bize pir geldi
Gülleri teze geldi
Önü sıra Kamberi
Ali El Mürteza Geldi” dörtlüğü Hitit-Hurri Tanrısı Teşu Baba’yı(Bektaşi Baba) tanımlamaktadır.Bu dörtlükteki Kamber (Kamer) tanrının önü sıra koşan boğadır.
Hattuşa Yazılıkaya Sağ elinde asası, önünde boğa donlu Kamber, sol elinin üstünde Lale imgeli ad kartuşuyla Tanrı Teşu Baba.
Geç Hitit ,Sümer ve Asur anıtlarında sıkça görülen Kanatlı Aslan , Kanatlı Boğa ve kartal gibi taşıyıcılar miraça çıkanları taşıyan Burak veya Refref gibi hayvanların prototipidir.
Geç Hitit Dönemi Başında boğa boynuzlu başlık takan tanrı, kuyruğu kartal biçimli kanatlı aslan ( BURAK-Parakku)
2 -ASA ,HALKA ve HATEM :Kozmik temelde varoluş sembolü olarak halka evreni, gök cisimlerini ve evrenin varoluşsal döngüsünü sembolize eder.Halka kavramının özü “Halık Tanrı” ve evreni varlık alemini kapsayan “Halk”tır. Halık, Halk, Hulk ve Hulki kavramları aynı asıldandır.
Asa; evreni yöneten Hakkı-Tanrıyı, Tanrı Yolunu ve Adaleti temsil eder.
Asa kavramı Zazaca dikimlik fidan “AJE” ile Zazaca ve Hititçe ağaç kavramı DARE-TARU kökenlidir. Bin bir varlık donunda yeşeren Asa ,üst ölçekte hayat ağacı formunda evreni, TARU adıyla da Yeşil Donlu Fırtına Tanrısını temsil eder.Hitit Tanrısı Teşup (Teşu Baba-Bektaşi Baba) ile Sümer Tanrısı Enki ellerinde Erkan Değneği ve Tarık-ı Evliya da dediğimiz evreni asalar taşırlar.Tarık kavramı da TARU kökenlidir.
HATEM kelimesi kutsal mühür, yüzük üstünde mühür, yolu aydınlatan meş’ale anlamında olup , Hatem-i Evliya veya Enbiya gibi kavramlarla anılmaktadır. Zazaca yüzük kavramı “İştane” olup ,Hattice ESTAN, Hititçe İSTANU denilen Güneş Tanrısını temsil eder.Bu temelde İSTANE adıyla yüzük kanatlı güneş temelli evreni meş’aleyi temsil eder.Hitit Güneş Tanrısı ,Sümerlerin Bilgelik Tanrısı Enki ve bu tanrılardan uyarlanan İran Akıl ve Hikmet Tanrısı Ahura Mazda kanatlı güneş ve altın yüzüklerle temsil edilmişlerdir. Aslan sarı rengi,gücü ve başının ardında dönen yelesiyle güneşi temsil ediyor.
Hattuşa Yazılıkaya Güneş Tanrısı
3- TAC : Sümer, Hatti,Hitit ve Hurri tanrılarının tamamı başlarında rütbelerine göre çeşitli sayılarda boğa boynuzlarıyla süslü taçlar taşırlar.TAÇ kavramı Zazaca Güneş “TİJİ” ,Sümerce Güneş ”UTU Si” kökenlidir. Dünya ile krallığın tacı Güneştir. Güneşi temsilen taç takan Hitit Kralları “Güneş Majeste” anlamında “UTUSİMİ” lakabıyla anılmışlardır. Arinna’nın Güneş Tanrıçası Hepat adına ülkelerini yöneten Hatti Ülkesinin kralları halklarını aydınlatan birer meş’ale işlevi görmüşlerdir.
Bektaşi Tarzı 12 Dilimli Güneş Taç ile mengüş takan Hitit Tanrıları
4-HIRKA :Üst ölçekte Dünyamızı saran gök kubbe ve Güneş, yer ölçekte Dünyanın örtüsünü ifade eder.Yeni-kolları ,yakası yoktur.Hitit Tanrıları etek ucunda koç veya boğa boynuzu , üzerinde asma dalları ve üzüm salkımları bulunan yensiz ve yakasız birer hırka taşımışlardır.Tanrısal hırkalar Alevi-Bektaşi kültüründe “Ateşten Gömlek” ve “Yensiz Yakasız Hırka” olarak yer almıştır.
5-TAHT :Üst ölçekte Tanrı Makamını, dünya ve ülke ölçeğinde Kraliyet Makamını temsil eder. Sümerce “Parakku” büyük taht,”E.KUR” Dağ Tapınak, “E.ANNA” Gök tapınak, Hititçe E.Karimmni Tanrı Evi, Hurrice “Kuntara” Tanrı Makamı (Hakkın Kantarı) anlamındadır. Abdal Musa’nın Hititçe “Ali” denilen Yaralı Geyik donunda hikaye edildiği Antalya Tahtalı Dağı ( gerçekte Taht-ı Ali) , Geyikli Baba’ya konu edilen Uludağ(Ali Dağı), Kaz Dağı (Hititçe Hazzi Dağı), Hatay Kel Dağı (Hazzi Dağı),Elazığ Hazar Baba(Hızır Dağı), Erzurum Dumlu Baba(Dımıli Baba), Ağrı Ali Dağı ,Dersim Düzgün Baba,Varto Goşkar Baba ve Hazır Baba gibi ulu dağlar tarih boyunca tanrı ve tanrıçalara adanmış makam işlevi görmüştür. Hititçe dağ, KU , KUBABA ve Papan (Baba),Zazaca dağ KO, Kurmanci ise ÇİA’dır.
Mekansal Kurgu ve kozmik ögeler;
6-KAPI ASLANI VE ASLANLI TAHT
Hitit kraliyet Tahtı Çatalhöyük Tanrıçasının üzerinde oturduğu çift aslanlı taht formunda olup, arkasındaki fonda sönmeyen evreni meş’ale olan kanatlı güneş motifi bulunmakta idi.
Hattuşa Aslanlı Kent Kapısı
Bir örneği Hatay Müzesinde yer alan Geç Hitit Dönemi Tapınağı giriş kapısında, Hitit Başkenti Hattuşa Kent Kapılarında, Yazılıkaya Açık Hava Tapınağında Tanrı Makamını ,tapınağı ve kenti koruyan ağzı açık aslan heykelleri ,rölyef ve sfenksler yer almıştır. Aslan sarı rengi, gücü ve başının ardında dönen yelesiyle güneşi temsil eder.Safevi ve Avşar Devleti (Ab-Şer, Serçeşme Aslan) ile Lolanlı Kacar(AĞAÇERİ) Şahları Dönemi İran Bayrağında güneş-aslan motifi birlikte yer almıştır.
Hatay Müzesi -Geç Hitit Dönemi Aslanlı Tapınak Kapısı
İran Alevi Bayrağı -Aslan Güneş ve Kılıç
Avşar Bayrağı El (Ali) aslan ve Güneş
Hitit Şehirlerine ve Tanrı makamlarına gelenler kapılarda koruyucu aslanlarla karşılaşırlardı. Muhammed’in “Ben İlim şehriyim ,Ali onun kapısıdır” sözü ,gerçekte birer bilim şehri olan Hitit Kentleriyle, Kanatlı Güneş ve aslanlarla bezeli kapılarıyla ilişkilidir. Sivas yakınlarındaki SARİSSA kentinde olduğu gibi bazı Hitit Kent ve Tapınakları dört kapılı Kırklar Makamı formundadır.
Dört Kapılı Kırklar Makamlı Hitit Şehri Sarişşa adının günümüzde yaşayan formu: Sarız, Saraç, Sarıce )
Sümer Krallarının Gök Tanrısı Enlil’in E.KUR adlı Tapınağında ,Hatti Ülkesi Krallarının ise Hattuşa Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’nda taç taktıkları bilinmektedir. Yabancı ülke temsilcileri Hitit krallarına gelirken aslanlı kent kapılarında sorgulanarak içeriye alınmış, vassal krallık verilenlere Hatti Ülkesinin evrensel kanunları ve Alevi Yaşam biçimi öğretildikten sonra kendilerine Asa, hırka taç ve taht alametleriyle yetki verilmiştir. Azzi Hayasa’dan (Gümüşhane civarı) Hattuşa’ya vassal Kral olma arzusuyla gelen Prens Hukkana’ya Hitit Kralı Suppiluliama şu tenbihlerde bulunur:
“Ben Güneş, sana eş olarak verdiğim kız kardeşimin çeşitli derecelerde kız kardeşleri vardır.Artık onlar da senin kardeşin oldular. Hatti Ülkesinde önemli bir ilke vardır.Erkek kardeş kız kardeşi yada onların kız çocuklarıyla cinsel ilişkide bulunamaz.Bulunursa öldürülür.Ancak senin ülkende erkeklerin kendi kız kardeşleri ve kuzenleriyle sevişmek gibi kötü adetleri vardır.Bu Hattuşa’da yasaktır”.
SONUÇ: Kırklar Meclisi Mitosu Ülkeye kral olma arzusuyla ortaya çıkanların tanrı huzurunda kutsanarak yetkilendirilmesi , evrenin varoluşsal yapısı ve yaşam düzenine dayalı ezeli Hak kelamının toplumsal yasa olarak benimsenmesi amacıyla Anadolu krallarının uyguladıkları gelenek ve yöntemler kapsamındadır. Mitosun mekansal kurgusu ile kültürel öğretisi Anadolu’nun Hatti, Hitit ve Hurri gelenekleri kapsamındadır. Arap, Yahudi vb. halklar Anadolu gelenekleriyle oluşan evreni kültü yok edip , kadim kültleri yoktan var eden tanrı motifiyle kendi amaçlarına uygun yeni sağımlara konu etmişlerdir.
İslama göre Allah madde ve mekandan münezzehtir. Yani varlık ötesidir. O halde maddeden ve mekandan münezzeh bir tanrının huzuruna varmak söz konusu olamaz. Bu nedenle Hatti Ülkesinin Kralları evren ve doğayı temsil eden tanrı kabartmalarıyla insanları Hakkın gerçeğiyle buluşturmuşlardır.
Anadolu-Mezopotamya halklarının özgürleşmesinin temel koşulu, Anadolu uygarlık bilincini yok eden Arap kültürü ve her türden ırkçılıktan kurtulmalarıyla mümkündür.Tanrının Birliği, evrenin ve varlık aleminin birliğini içermektedir.Bu temelde Ülkemiz ve halkımızın birliği de bu kutlu vatanın kültür ve uygarlıklarıyla bütünleşmeyi , yabancı kültür ve ideolojilerden kurtulmamızı gerektiriyor. BİR,İRİ ve DİRİ Olalım dileklerimle .