AYDINLAR VE AKADEMİSYENLER ALEVİLİĞİ TARTIŞIYOR

AYDINLAR VE AKADEMİSYENLER ALEVİLİĞİ TARTIŞIYOR  ADLI KİTAPTA YER ALMAK ÜZERE  EZELİ DOĞANAY’IN  KEMAL SOYER’E YÖNELTTİĞİ SORULAR VE YANITLARI

01.12.2016/ANKARA

  1. Sevgili hocam genel olarak Aleviliğin bir tanımı var mı? Varsa nedir? Biraz bu konuyu açar mısınız? Çünkü birçok yazar alan araştırmacısı hatta bilim insanı bile henüz bu konuda odak sağlamış değil. Yani bir ortak payda üzerinde anlaşmadılar. Kimisi İç Asya tezini ileri sürüyor, Kimisi Arap çöllerinde arıyor kimisi Anadolu kökenlidir diyor kimisi bu tarife karşı çıkıyor. Halk geleneksel anlamda bildiği şekilde ibadetini sürdürüyor ancak onun öncüsü sözcüsü olarak kendini kabul eden kurumlar dernekler veya yazarlar henüz bir nokta da uyum sağlayamadılar.

Alevilik ve Bektaşilik  varoluş köklerini evrenden,kültürel ve tarihi köklerini Neolitik Dönem dahil insanlık tarihi  ile Anadolu Uygarlıklarından alan, “Varlığın Birliği” ilkesiyle her dönemde evrensel değerler oluşturup taşıyan ırklar üstü nitelikte toplumsal bir kültür ve uygarlık birikimidir. Dünyevi cennet olarak tanımlanan Dicle-Fırat  arasında yerleşik düzene geçen Anadolu insanı, binlerce yıllık yaşam sürecinde evren ve doğayı inceleyerek kendisini var eden ilahi özü kavramış ,evren ve doğadan sağdığı bilgileri  ilahi bir kitap ,bilim ,irfan ve öğreti kaynağı olarak toplumsal yaşama aktarmıştır. İnsana özgü bir duygu olan inanç, evren ve doğanın insanüstü güçleri ve yaşamı var edici işlevlerinin tanrılaştırılarak kutsandığı kültür alanıdır.Kadim uygarlıkların ateş, hava su ve toprak temelli  varoluş öğretisinin kaynağı evren ve doğadır.Bu temelde Alevi öğretisi  bilime, evren ve doğanın  varoluşsal yapısı ve  işleyiş  yasalarına  dayalıdır. Kadim uygarlıklarda  evren, varlığın birliğine sahip kozmik yapısıyla ezeli ve ebedi  bir tanrı ve cemiyet olarak tanımlanmıştır. Varoluşun, bilim ve öğretinin  kaynağı olan nitelikleriyle ona “Ezel ve Ahir  Ali ” ile “Alem ve Alim Allah” adı verilmiştir.Bağrındaki varlık alemiyle cem olup semah dönen,insanlığa “Varlığın Birliği” öğretisini kavratan ezeli ve ahiri varlık evren ve üzerinde yaşadığımız doğadır. Aleviliğin Ayin-i Cem, Dar ayinleri ve Semah gibi ritüelleri evrenin varoluşsal yapısı ve yaşam düzenini kavratan ezeli ve ebedi öğretilerdir.

Dünyanın en büyük uygarlıklarını  yaratan Dicle-Fırat  merkezli Anadolu-Mezopotamya topraklarının asli unsuru olan Alevi toplumu “Varlığın Birliği ilkesine” bağlı  olarak insanlık için ırklar üstü nitelikte bir toplumsal yapılaşma kültürü  ve yaşam tarzı geliştirmiştir. Bu temelde Alevilik, toplumsal yaşamı insan haklarında eşitlik, kültürel çeşitlilik içinde birlik ilkesiyle yapılandıran,toplumsal ölçekte siyasi iradeyi ortak ana vatan, evrensel kültür, ortak egemenlik ve ortak yönetim temelinde hayata geçiren evrensel bir kültürdür.Alevilik bu özellikleriyle  barışın, özgürlüğün, demokrasi ve uygarlığın kaynağıdır.İnsanlık için kadim bir kültür kurumu olan Alevilik, çöl ve bozkır halklarının kendi doğasına has yerel özellikler taşıyan sonradan doğma kültür ve inançlarıyla özdeşleştirilemez.Semavi ad edinmiş olsalar da bu tür kültür ve inançlar evrenin kendi dışındaki soyut bir varlık tarafından yaratıldığı tezine dayanır.

Kültür, uygarlık ve inançların tarihi,Neolitik dönem dahil olmak üzere  insanlığın yerleşik düzendeki üretimlerini  ve yaşam biçimlerini yansıtan somut kültür varlıkları üzerinden değerlendirilir.Anadolu, insanoğlunun yerleşik düzene geçtiği ilk topraklar arasındadır. Dünyanın en büyük uygarlıkları “Büyük Su Uygarlıkları”dır. Bunların başında Fırat ve Dicle’nin hayat verdiği Anadolu Uygarlıkları ile Nil’in yarattığı Mısır Uygarlığı gelir. Yerleşik düzene dair bilimsel -arkeolojik veriler Anadolu’daki yerleşik hayatın İ.Ö.12-8.bin, Avrupa ve Orta Asya’da en çok İ.Ö.5.Bin yıl öncesinde başladığını göstermektedir. Dünya’nın ilk tapınağı olarak  değerlendirilen Şanlıurfa Göbeklitepe Tapınağı, Anadolu’yu yerleşik kültürün merkezine oturtmuştur.Kültür ve inançların kayıt alına alınarak gelecek kuşaklara aktarılmasındaki araçlar arasında yazı ve yazıyla bezeli kutsal anıtlar, edebi ürünler, tapınaklar, figürin, heykel ,rölyef gibi sanat eserleri, kentsel ve kırsal mimari, dil ve etnoğrafik ürünler en temel araçlardır. Dünya uygarlıkları arasında Neolitik döneme uzanan kökleriyle Sümer, Hatti, Hitit,Hurri gibi binlerce yıllık geçmişe sahip  Anadolu kültür ve sanatı, dünya kültürü açısından öncü  role sahiptir.

Resim yazısı veya ilksel piktoğramlar Göbeklipe’de varlık diliyle yazılmaya başlamış, evren, varoluş , tanrı ve varlık alemine yönelik ilk tanımlamalar insan, arslan,boğa,koç, tilki, turna, yılan,akbaba,kartal , akrep gibi bizzat varlık diliyle yazılmıştır.Edebi yazı Sümerlerle başlamış, İpek yolu üzerinden Asya ve Avrupa’ya yayılmıştır.Anadolu,Fırat ve Dicle arası topraklarda bulunmuş  kültür  ve sanat varlıkları  insanoğlunun ortak geçmişine olduğu gibi, Anadolu Alevi-Bektaşi Kültürünün oluşum ve gelişim süreçlerine de tanıklık etmektedir. Evren bir “Hayat Ağacı” olarak algılandığında ,kültür ve uygarlık değerleri  de yer üstündeki kalıntıları  ve toprağın altındaki kökleriyle bir Hayat Ağacı  gibi  algılanıp, değerlendirilir. Bu bakış açısı, insanlığın sahip olduğu kültür ve uygarlık mirasının  zaman , coğrafya, mekan ve toplumsal üretim boyutlarıyla bir bütün olarak kavranmasını sağlar. Kültürel yapılanmada güncel olanın ardında köklü bir geçmiş vardır. Onu görmezlikten gelen yaklaşımlarla toplumsal tarih, halk kimlikleri, kültür ve inançlar tanımlanamaz.Bu temelde kökleri Göbeklitepe’ye uzanan kadim Anadolu Alevi halk kimliği ile Alevi-Bektaşi kültürü kendinden sonra oluşan Semavi dinler ile çöl  ve bozkır halklarının  yerel nitelikli kültür ve inançlarıyla değerlendirilemez.

Alevilik ; Sümer-Lulubi ,Hatti-Hitit,Hurri-Luvi,Guti,Turukku ve Urartu gibi kadim uygarlıkların  evren ve dünyevi yaşamdan  sağdıkları  binlerce yıllık bilimsel,kültürel ,sanatsal ve edebi ürünlerine dayalı  bir kültür ve uygarlık birikimidir.Alevi-Bektaşi halkı bu kadim halkların devamıdır.Söz konusu uygarlıklara ilişkin üst kimlik belirten Hatti,Hitit, Hurri ve Luvi gibi adlar birer tanrı adıdır. Anadolu’nun Akad Dönemi çivi yazılarındaki kadim adı “KUR.URU HATTİ”, Fırat-Dicle arası toprakların Sümerce adı , Kİ.ENGURRA’dır.Bu adlarla Anadolu’ya “Tanrı ve Hünkar Yurdu” denilmiştir. Hatti ve Hitit inançlarında ülke toprakları Fırtına Tanrısı’nın mülküdür.Günceli “Hüda” olan ülke tanrısı Hadat’tan adlanan Hatti Ülkesinin halkları tanrılarını “Bin Tanrı” sanıyla anmışlardır.Bu tanımlama bin adet tanrı anlamı taşımaz. Alevi-Bektaşiliğin Hızır Ali-Bin Ali adları Sümer ve Hattinin “Bin Tanrı” kavramının  karşılığıdır .Bu kavram  “Binbir adın vardır Biri Ali, Ali diye Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli“ deyimi ile  Hızır Ali, Binali ve “Binbir donda başgösteren Ali El Mürteza” adlarıyla yaşamaktadır.

Semavi ad edinen dinler geçmişin tanrı krallarının yasaları ve yönetim anlayışına dayalı baskıcı otoriter gelenekleri değiştirme adına, yaratıcı varlığı evrenin sonsuzluğuna gönderip elçileri aracılığıyla açıklanan değişmez kanun ve kurallarla dünyaya hükmetmeye başladılar. Buna karşın “Varlığın Birliği” veya “Vahdet-i Mevcut” ilkesine bağlı  Aleviler, evrenin kendi dışındaki soyut bir varlık tarafından yaratılmadığına, evrenin bağrındaki varlık alemini bizzat var eden, her varlıkta  hazır ve nazır olan ezeli ve ahiri bir varlık olduğuna inanırlar.Alevi halklarla Semavi dinleri egemen kılan çöl kavimleri  ve küresel güçler arasındaki yirmi beş asırlık kültürel çatışmanın temeli budur.Demokrasiyi, aydınlanmayı ve uygar yaşamı sınırlayan , toplumsal iradeyi belli kişilerin  , değişmez yasaların , dini  tarikat ve ocakların iradesine teslim eden düşüncenin kaynağı bu tür olgulardır. Sümerler evrenin “Namma Luli” denilen karanlık bir deryadan doğduğunu, ateş,hava su ve toprak özlü er-dişi tanrısal varlıkların bu deryadan südür ettiğini belirtmiş, evreni varlık deryası Alevilikte Serçeşme Tanrı motifinin, er-dişi varlıklar Tanrı-Tanrıça, Baba-Ana ve kadın erkek eşitliğinin temeli olmuştur. Sümerler gök ve fırtına tanrılarının “d.Engür“ adıyla tanrı ırmakları olarak anılan Fırat ve Dicle’nin doğduğu Anadolu dağlarının  başında durduklarını belirtmişlerdir. Sümerce gök AN,toprak Kİ,evren ANKİ adıyla tanımlanmıştır.Sümerlerin kader tanrıları ve “Elli Tanrı” sanıyla andıkları ilk yedi tanrısı AN-ANTU, ENLİL-NİNLİL, ENKİ-NİNKİ ve Dağların Anası NİN HURSAG’dır. Alevi-Bektaşiliğin üçler, beşler, yediler  ve kırklar gibi şifreleri Sümer-Hatti ve Hurri tanrılarına aittir (1).Alevi adı Tanrı Enlil’in “El”  adından, Bektaşi adı, Hatti Güneş Kursunda ifade edildiği gibi evreni taşıyan boğa ve güneşin Zazaca  “Boğe-Tiji “ adından kaynaklıdır . Hititlerin güneş kral -majeste anlamına gelen “dUTUsi-mı” sanlı kralları ile Sümer krallarının  bu temelden gelen “Patesi” sanları “Petteş” veya  “Bektaş” adına dönüşmüştür. (2)Hitit ve Sümer tanrıları ile onların yeryüzündeki halifeleri olan kralların tamamı  Bektaşi ve Elifi taçlı olarak tanımlanmıştır.

Ezeli ve ebedi bir kitap olan evren okunması gereken gerçek Hakk Kitap’tır. Sümerler kadın erkek eşitliğinin insan ve doğa sevgisinin temeli olan Tanrı-Tanrıça çiftine inanmışlar.Gök Tanrısı’na Enlil, kısaca “El” ve “Bel” ,eşine Ninlil-Mullisu (Nin Lele, Ma-a-Lola ), kitap işlevli gök ve yer tapınaklara “E’.KUR-E’.ANNA” adı vermişlerdir.Aleviliğin “Ali dindir, Ali İman,Ali Kitap Ali Kur’an” dizeleri Arabistanlı  Ali’yi değil evreni yeşerten Tanrı EL’i kavratır. Tanrı ”EL” geleneksel  Alevilikte “Yeşil Elli” Hünkar  Hacı Bektaş Veli’yle  sembolize edilmiştir. Pençe-i Ali Abba adı ,hayatı oluşturan ilahi varlığı tanımlamaktadır.

Alevi-Bektaşi kültürü ve  inanç ritüelleri tarihsel olarak Göbeklitepe, Nevali Çori, Çatalhöyük, gibi neolitik  kültürler ile Sümer, Hatti, Hitit,ve Hurri gibi kadim uygarlıkların yazılı ve görsel ürünlerinden izlenmektedir. Göbeklitepe ile Hititlerin Başkenti Hattuşa’daki Yazılıkaya Açık Hava Tapınakları  Sümerce “DUKU”, Alevilikte “TEKKE” denilen tanrıların  toplanma mekanı  olup,evrenin varoluşu ve birliğine dayalı Kırkların Cemi, Ayin-i Cem (Ayine-i  Sema), semah,Tekke Kaya ve cansız  duvar yürütme ile  12 tanrı ve  Zülfikar  Ali gibi mitosların evreni kaynaklarını sergilemektedir.Dolayısıyla Alevi-Bektaşi kültür ve inançlarının sağım kaynağı evren ve üzerinde yaşanan doğa,tarihi kaynakları ise Neolitik dönem dahil, Sümer, Hatti, Hitit,Hurri ve Luvi gibi Anadolu-Mezopotamya uygarlık birikimidir.(2)

İnsanlık tarihinde krali erke ve kanunlarına  meşruiyet kazandırma amacıyla  söylemlerini tanrı kelamı haline getiren çok sayıda tanrı-kral örneği vardır.Vahiyli kelam geleneğinin kökenlerine yönelik  en iyi örneklerden birisi Babil Kralı  Hamurabi’nin ünlü kara obelisk üzerine çivi yazısıyla  kaydettirdiği “bana bu kanunları Güneş Tanrısı Şamaş yazdırdı” cümlesiyle özetlenebilir. Bu cümleden de anlaşılabileceği gibi, Güneş Tanrısı Şamaş  hem tanrı, hem de haberci cebrail donunda kişileştirilmiştir. Dolayısıyla Sümerlerden günümüze Aleviler bu tür tasarım ve uygulamaları tarihten bizzat yaşayarak bildiklerinden son kertede ortaya atılan düşüncelerin Cennet ve Hurrileri imgesine oturtulan Anadolu’nun işgaline yönelik olduğunu bilerek semavi dinlere karşı durmuş,sürekli mücadele etmişlerdir. Bu nedenle Alevilik evrenin varoluşundan,insanlığın kadim geçmişinden ve binlerce yıllık uygarlıkçı köklerinden  soyutlanıp çöl kavimlerinin Anadolu topraklarını işgal amacıyla kurguladıkları dogma tasarımlara   hapsedilemez.

  1. Kimi yazarlar ise Aleviliğin sosyal tabanının Türk olduğunu iddia ediyorlar ve Anadolu tezini çok şiddetli bir şekilde ret ediyorlar. Bu reddiyelerine gerekçe olarak da inanç köklerini Ezidilikle bağdaştırıp onunda üzerinden sıçrayarak İslam’la bağdaştırıyorlar. Siz uzun yıllardan beridir bu konuda araştırmalar yapan emek harcayan fikir üreten bir Alevi aydını olarak bu olaya nasıl bakıyorsunuz?

Türk, Kürt, Laz, Çerkez gibi kavramlar  evren ,kişileştirilmiş evreni varlıklar, doğanın varoluşsal yapısı ve nitelikleriyle ilişkili ancak, temelde belli yöreleri ifade eden coğrafik kavramlardır. Ne Türk, Ne Kürt, ne Çerkez ne de Alevi adlı bir kişiden doğarak çoğalan bir toplum veya halk yoktur.Evren ve doğayı dışlayan bu sav ,ırkçı-kökten dinci topluluklara ve ideolojilere özgüdür. Zira türüm ve südürün kaynağı evren ve doğadır. Türk kavramı, Adriyatikten Çin Seddi’ne uzanan coğrafyayı kapsayak şekilde siyaseten kurgulanmış Türkistan veya Avrasya’yı tanımlayan bir üst kimlik algısına oturtulmuştur. Ancak, bu coğrafyadaki halkların hiç biri kendilerini Türk olarak tanımlamamıştır. Kazak, Başkırt, Özbek, Tatar,Uygur, Azeri,Selçuklu,Osmanlı , Arnavut,Boşnak vb. halkların  adları Türk değildir. Türk ,Anadolu Alevilerinin Gök-Fırtına Tanrısının  Luvice  Tarku –Turukku Ali şeklinde okunan adından ve ona makam olarak adanan Toros Dağ’ından sağılan ilahi bir isimdir.(3) Küresel güçlerin tasarımı olan İttihat ve Terakki Hareketi Hititleri , gerçekte Anadolu’nun asli sahipleri olan Alevileri Eti Türkleri adıyla asimile etmeye çalışmış ,ardından Sümerleri de Türk ilan etmiştir. Benzer şekilde Kürt  ve Kürdistan kavramları da Sümer, Hitit ve Hurrilere aittir.Küresel güçlerce ulus devlet olarak tasarlanan  Kürdistan Projesiyle “Kurmanc Halk Kimliği” temelde bir Alevi kavramı olan “Kürt” adıyla  revize edilerek Alevilerin  asimilasyonu amaçlanmıştır .Sümerce ,Hurrice çift tepeli tanrı dağının adı  “Kurti-Xorti“ ve “Korte” olarak okunan d.KUR veya d.HUR’dur. Ancak, bu dağ Alevilerin bacı kardeş  ziyaretleriyle de bilindiği gibi, üzerindeki tanrı ve tanrıçayla birlikte “Xorte Lola” ,”Xort-e Qemeri”, “Hızır Kertiği” ,“Kert-e Xızır-e Lola” veya “Xorte Delal/Tu LULU(Dağ Tanrıları)” olarak okunmaktadır. Sümerce  KUR dağ ve ülke belirteci, “DUKU” kavramı  tanrıların yaratma Evi’nin adıdır. Tanrı’nın  insani  dondaki adı ”El,Oli ,Ali”,ona bend olan  halkın adı da Alevi’dir. Tanrı Dağı olan Kürt kavramını kimlik edinmeye soyunanların  Alevi Tanrısı Ali’nin kültü olan  Aleviliğe ait inanç ve ritüelleri de edinmesi gerekirdi.Ancak Kürt denilen gerçekte Avrupa’dan gelen Becnavi ve Boht kökenli halkların din adına yaşadıkları tek şey, Aleviliği asimile eden işleviyle Siyasal İslamdır.Bu anlayış evrene, Hakkın gerçeğine aykırıdır. Zira gökteki varlık alemi namaz değil, semah dönmektedir.Gök kubbe  bağrındaki varlık alemini kendi doğal yapısı ve işleyişiyle birleştirmiş, kültürel özüyle insanlığa “Varlığın Birliğini” kavratmıştır. Siyasal İslam ve onu kullanan küresel güçlerin tasarımlarında “Alevilik islamın mezhebidir” dolayısıyla, onlara göre Aleviler kadim bir halk değildir,kendine özgü vatanı geçmişi ve tarihi yoktur“gibi iddialar, Anadolu’ya  sonradan gelen Türk, Kurmanc ve Alevi İslamcıların  işgal ve asimilasyon amacıyla  ortaklaştıkları  temel siyasi argümanlardır. Zira, İslam Öncesi Anadolu Aleviliğindeki Ali, Zülfikar, Hasan, Hüseyin, Fatıma gibi ilahi kişilikler tüm nitelik ve işlevleriyle Siyasal İslama adapte edilmiş,bu yolla Anadolu işgal edilmiştir.

İslamdaki Allah, Sümer’in er-dişi varlığı ifade eden “Alli- Alle” , “Eli –HU” veya Eli Homa’dan başka biri değildir.İbranice olduğu söylenen“Elohim” adı da “Tanrı Eli“ ile Zazaca tanrı kavramı “Homa”dan kaynaklıdır. Ezidilik ve Alevilik semavi dinlerden binlerce yıl öncesi  var olan Anadolu’ya has kültür ve inançlardır. Yabancı  topluluklar bu coğrafyanın asli halkları olan Alevi ve Ezidileri her fırsatta katletmiş, kültür ve inançlarını karartmışlardır. Alevi ve Ezidi adları Hatti Halkının “Ali” ve “Yezdan” şekline giren Gök ve Güneş Tanrısı’nın “El-Estan” adından kaynaklıdır. Bunun gibi Aleviliğin “Bezm-i Elest” kavramı da Hatti Güneşiyle ifade edilmiştir.Aleviliğin “Ali-Şir-i Yezdan”  adı, Güneş Tanrıyı , Alevi ve  Ezidi kavramlarını içerir.Sümer ve Hititçe Anadolu Tanrılar Yurdu’dur.Sancağı Hatti Güneş Kursu olan bu ülke Alevi-Ezidi adlarıyla Güneş Tanrısı’nın yurdudur.(4-5)

  1. Dini görüşler bire bir yaşamla karşılaştırıldığı zaman doğruluğu ispatlanmayan düşüncelerden oluşmaktadır. Ancak İnanç hem ahlaki olarak hem felsefi olarak iki ana koldan yaşamın içinden süzülüp gelmektedir. Kaldı ki Ahlaki inancın idealizmle pek alakası da yoktur. Din ve İnanç bağlam da baktığımız zaman Aleviliği hangi zemine oturta biliriz?

Alevilik, semavi ad edinen dinler gibi sabit bir kitaba bağlı bir din veya siyasi amaçlara hizmet eden bir  inanç değildir.Aleviliğin kitabı “Yol, Erkan ve Ahlak Kuralları “ evrenin varoluşsal  yasalarıyla doğa ve insan deneyimlerine dayanır. Sümer ve Hititlerin dini ritüelleri ile bayram törenleri belli krali talimatnamelere bağlanmış, günümüzde “Erkanname” adını almıştır. Alevilik ateş,hava su ve toprak temelli evren ve doğayı tüm nitelik ve işlevleriyle kişileştirip belli adlarla ifade etmiştir.Yunus’un “su,ateş,hava ve topraktır özüm” anlamındaki “Ab-ı,Nar-u,Bad-ı Hak’tan Var Oldum” dizeleri İslamın evrenden soyut  yaratıcı varlık haline getirdiği  tanrı yaklaşımını dışlar. Aleviliğin temel ilkesi “Varlığın Birliği”dir. Bu ilkede “Hakk Halktır – Halk Hakktır, Mülk ve Egemenlik Halkındır”.Her insan kendi varlığının ve yaşam hakkının sahibi ve koruyucusudur. Alevilikte mülkün ve egemenliğin tanrı tarafından tayin edilmiş mutlak bir vekili yoktur.Bu haklar  belli kişilere ve kesimlere  devredilemez.Bu ilke evrene ve uygarlıklarıyla Anadolu’ya yazılıdır. Anadolu Halkları üç kıt’anın ortasındaki bu kadim topraklarda tüm dünya halklarıyla karşılaşıp karışarak, binlerle yıl savaş,işgal , katliam vb. deneyimler yaşayarak bu ilkeleri  geliştirip  savunmuşlardır. Aleviler kaderci değildir. Tanrının çok özelde belli koşullarda belli kişi ,ocak  ve ailelerde ortaya çıktığına, dünyada özel vekiller tuttuğuna, üstün soya, sopa, ırka ve insan haklarında ayrıcalığa  izin verdiğine asla  inanmazlar. Çünkü bunlar insanlığı bölen,ötekileştiren duygu ve düşüncelerin kaynağıdır.

Sümerce ilk insan LULU’nun  yazdığı “LU=LU”, “LU =ULU” oda eşittir “DUMU. LU. ULU. LU “ kavramları “insan=insan,insan=tanrı, İnsan ve tanrı eşittir halk , vatan ve evren  ” içeriğinde bu ulu yolun temel düsturunu belirlemiştir. LULU diliyle “Yurttan Sesler” gibi “ koro-demo”, ortak toprak “Küre” ,kürevi çocuklar ile kubbe “Dumu/Domus” ve Tanrı El=SU  temelli kavramlar küresel ölçekte “Demokrasi” kavramının kökenidir.Irkçı halklar ve dogma inançlar bu tür kavramları içselleştiremezler.(2)

  1. Aleviliğin ( Yahudilik, Daudilik, İsevilik, Muhammedilik) gibi göksel inanışlarla ilişkileri veya çelişkileri konusun da neler söylemek istersiniz? Öncelik ve sonralık bağlamında Alevilik bu dinlerin veya inançların öncesinde mi yoksa sonrasına mı düşer?

Alevilik varoluşçudur. Varoluşsal olarak köklerini evrenden, kültürel doğuş sürecini  Bezm-i Elestteki Kırklar Meclisi’inden yani,evrenin varoluşundan alır.Semavi kelam, semanın veya göklerin varoluşuyla vardır.Kainat, Musevi-İsevi ve İslam dinlerinin doğduğu süreçlerde tekrar tekrar doğmamıştır ki, semavi dinler ile Hakk kelamı da sonradan doğsun.Kutsal kelamın kaynağı olan evren ve doğa ezelidir aynı şekilde Alevilik de Tanrısı “El-Alem” ile ezelidir. Bu nedenle “Ezel Ali-Ahir Ali” diyoruz.Semavi dinler bir taraftan ilksel soyut bir yaratıcıyı öne sürer,diğer taraftan insan donunda belli tarihlerde doğumlu ölümlü olan, adına tarih, keramet ve yaşam hikayeleri yazılan Nebilerin geçmişini evrenin varoluşuna  dayandırır. İslam bilginleri  bu tür eleştiriler karşısında “iki Muhammet var,biri tarihi şahsiyet olarak Muhammet, diğeri Adem balçık halinde iken Peygamber olan  Muhammet”açıklaması yapar . Doğuş tarihi İ.S 7.YY olan İslamı “Kal-u Beli’den beri Müslümanız” cümlesiyle örtüp ezeli kelam yapmaya çalışır. Eb-u Talib’in oğlu Ali İçin de benzer hikayeleri var . Arap Ali’yi tanrılaştırmak amacıyla ”tüm ahir zaman peygamberleriyle gelen Ali”dir der. Öte yandan İsa da  Zazaca babasız “Se’e” anlamına gelen Hitit’in Işık Tanrısı “Siu” gibi  Tanrı’nın oğlu ilan edilmiştir. Musa denizleri yaran asasıyla tanrısal güçlere sahiptir.Ancak Pir Sultan “Ben Musayım sen Firavun, İkrarsız Şeytan-ı Lain” sözüyle onun Anadolu topraklarının işgaline yönelen Firavun olduğunu faş etmiştir.Tüm bu kimlikler gerçekte çeşitli örtülerle gizemli hale getirilen kişileştirilmiş evreni varlıklar, doğa ve doğa üstü güçlerle ilişkilidir.Bu temelden yaklaşıldığında çöl kavimlerinin, Cennet’in halkları olan Sümer, Hatti, Hitit, Hurri ve Luvi gibi Alevi halkların binlerce yıl önce oluşturduğu mitolojileri Anadolu halkları üzerinde kültürel, ekonomik ve siyasi hegemonya  oluşturma amacıyla  yeniden  düzenlediği  sonucu çıkar. Toplumsal ihtiyaçlara cevap vermeyen kanunlar gibi, din kitaplarının da zamana ve ihtiyaçlara göre kimi değişiklikler ve yorumlara konu edildikleri  yadsınamaz bir gerçekliktir. Örneğin Tevrat’taki “Neşideler Neşidesi” gibi şarkı ve şiirlerin Sümer tabletlerindeki ilahilerle aynı içerikte oldukları anlaşılınca son baskılardan çıkarılmıştır. Son zamanlarda Tevratın siyasal bir tarih kitabı olduğu algısı yaratan Anadolu’nun İşgaline yönelik Tekvin,Bab.15 deki “vadedilmiş kutsal topraklara”  ilişkin bölümleri  de çıkarılmıştır.

Sümer ilahiyatı bütün kültürel örgeleriyle çağları aşarak günümüze gelmiştir.Bu temel yok sayıldığında semavi denilen dinlerin temelleri  çöker.Sümer Tanrısı Enlil ikonografik tasvirleriyle İran’da kanatlı güneş donundaki Ahura Mazda,Anadolu’da güvercin donunda (gerçekte kartal) uçan Hünkar Hacı Bektaş-ı Velidir. Luvilerin Anni Masanni denilen büyük tanrılar kavramı şimdilerde “Hüda Mazın”, Musevilikte “Mason”dur. Dolayısıyla Alevilik Şamanizm, İsevi, Musevi. İslam, Mani, Buda, İslam ve Zerdüşt gibi temellerden doğmamış, aksine bunlara temel kaynak oluşturmuştur. (5).

  1. Aleviliğin Tarihsel ve toplumsal kökenleri nereye kadar uzanmaktadır? Veya yaslanmaktadır?

Aleviliğin tarihsel ve toplumsal kökenleri Dicle-Fırat arası topraklarda yerleşik düzene geçen Anadolu kökenli kadim halk ve uygarlıklara dayanır.Sümerler LULU-DUMULU adlı Fırat -Dicle halklarıdır.Zaza-Lolan ve Dımılıj olarak da anılan bu halk  binlerce yıl önce olduğu gibi,  yine bu ilahi  suların doğuş kaynaklarında yaşamaya devam etmektedir. Enuma Eliş adlı varoluş destanı ilk insanın “Lulu” adıyla anıldığını  belirtir.Tanrısına Enlil(En-e Lola) “Ali” veya “EL” adını veren de “Lulu” adlı ilk insandır. Lulu veya Lolanların tamamı Kal-u Beli’den beri Alevidir. Bu kavram “Ezel Ali” denilen Enlil’in “dKal” ve “dBel” sanlarına dayanır.Lulu –Dımıli insan tanrısının bin bir nitelik ve işlevlerini Hatti,Hitit ,Hurri ,Lulubi, Guti ve Turukku gibi adlarla tanımlamıştır.Dolayısıyla Sümer-Hatti ve Hurriler  Döneminde Anadolu’nun kadim halkları “Varlığın Birliği” ilkesiyle Anadolu’dan Basra Körfezine,doğuda İran –Hazar Denizi , güneyde Kuzey Suriye  topraklarında ortak bir yaşam sürdürmüşlerdir.Çöl kavimlerinden Akad’lar Dicle -Fırat’ın orta bölümüne işgalle yerleşerek Sümer halkının Anadolu’yla  ilişkisini kesmiş, büyük suların kontrolünü yitiren Sümer Devleti zamanla yıkılmış,ardından yerel halklar Anadolu ve Zagroslarda Hatti-Hitit,Guti-Lulubi ve Turukku gibi devletleri kurmuştur.Kral Sargon ile torunu Naram Sin Dönemi’nde bölge topyekün kuşatma altına alınmış ,buna karşın içlerinde yedi kralla Lolanlıların da bulunduğu  17 krallık Hatti Kralı Pamba’nın komutasında birleşerek vatanlarını savunmuşlardır.(6)

  1. Bugün ülkemiz de Gerek Alevi kökenli araştırmacılar Gerek Sünni kökenli araştırmacılar Gerek Diyanet, Gerek devlet kendi özel kanallarından gerek sosyalist ve Marksistler gerekse ünlenmek isteyen insanlar o konuda kişiler kendi yeterliliğine ve yetkinliğine bakmadan herkes çala kalem Alevilik ile ilgili kitaplar yazmakta düşüncelerini ifade etmektedir. Bu anlam da Aleviliğin kaynağına yönelik yapılan bu çalışmaları nasıl buluyorsunuz?

İnsanların kitap yazmalarını engelleyemeyiz ancak,dil,tarih ve dinler tarihi  gibi alanlarda pozitif bilim somut arkeolojik  veriler ve elde bulunan  kültür varlıkları üzerinden değerlendirme yapmaktadır. Aleviliğe dair bu güne kadar yazılan kitapların çoğu,   Selçukludan günümüze egemen olan işgalci güçlerin belirlediği Siyasal İslamcı politikalar kapsamında oluşturulan gelenek, görenek ,keramet ve  söylencelerden ibaret olan Alevi İslamcı konuları kapsamıştır.Palu’ya bağlı Bağın Kalesini geçici üs yapan  Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’tan  aldıkları secerelerle  Muhammet ile Ali’yi soy edinen İslamcı ocaklar Aleviliği köken olarak İslama hapsederek Alevilerin kadim  ana vatanları olan Anadolu’daki  halk kimliğini , tarih ve kültürlerini  inkara , bu yolla, küresel güçlerin yapılandırdıkları siyasal Türk ve Kürt İslam yapılaşması  içinde eritilmesine neden oldular. Ancak bu gidiş ciddi bilimsel çalışmalar, sempozyum, panel, konferans ve  sanal ortamda yayınlanan makaleler ve belgesel filmlerle ciddi bir şekilde sorgulanma sürecine girmiştir. Kültür Bakanlığına bağlı Mülga Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünce 1998’de yayımlanan “Kültürlerin Belleği Anadolu Afişi” binlerce yıllık Alevi Halk kimliği ve kültürünü arkeolojik eserlerle ortaya koymuş,bu nedenle şahsım yargı konusu yapılmıştı.Bu çalışmayla Anadolu Tanrıları,Küpü Dolu Kadıncık Ana, Hacı Bektaş ,Hititli Geyikli Baba, , Mevlana, Hititler Dönemi bağlama, tar, gitar semah, Mehter Takımı, Anadolu’da yazının tarihi, ilk yazılama örnekleri, kavramlar , Göbeklitepe’den günümüze uzanan Cem Evi gibi tarihi gerçekler gözler önüne serilmiştir.(7) Aynı şekilde 24 yıldan beri sürdürdüğüm belgeli konferanslar kapsamında hazırladığım 45’er dakikadan 16 bölümlük “YOLUN EZELİ“ programı 2008-2009’da YOL TV’de yayınlandı. Alevi İslamcı Ocaklarca halka Allah vergisi keramet olarak sunulan Anadolu tanrılarından kaynaklı  ejderha öldürme, aslan ve duvar yürütme gibi mitolojik konuların Sümer ve Hitit Dönemine ait kaynakları ortaya konuldu. Bu yayının ardından iktidarın “Alevi Açılımı” adı altında Alevi Ocaklarıyla STK’larını yanına çekip gündemi değiştirerek Yolun Ezeli Programını  gölgelemeye , Alevilerin tarihi  gerçeği öğrenmelerine engel olmaya çalıştı.

Son yirmi yılda yazılan kitapların çoğu,Alevileri Türk veya Kürt, Aleviliği İslamın Mezhebi, Aleviliğin mihrabındaki Ezel Ali olan   Hünkar Hacı Bektaşı Veli’yi  de Ahmet Yesevi’den el alan Türk-Arap karması bir kişi  olarak sunmuştur. Ancak, Anadolu Müzeleri, Paris Louvre, İngiltere Brıtish ,Almanya Pergamon Müzelerindeki eserler ile Hititlerin  Kırklar Cemi’ne ve Semaha ilişkin  Yazılıkaya , Kargamış ve Eflatunpınar  anıtları bu iddiaları yalanlamaktadır. Hünkarın kucağındaki geyik ile elinin altındaki aslan Anadolu’nun Hattiler Dönemi tanrı sembolleridir.Hacı Bektaş Dergahı Aş Evi’ndeki geyik başı, Ankara Sıhhıye Hatti Kursundaki geyiktir.Bir kısım Alevi İslamcı yazar, Anadolu uygarlıkları kapsamında yapılan açılımları engellemek veya kadük etmek amacıyla  kitaplarının kapağına  Hitit-Luvi eserleri koyarak pirim yapmaya çalışmış,  ancak içeriklerinde Hitit ve Luvilerle ilgili tek bir satır dahi yazamamıştır. Bazı STK’ların başına yerleştirilen  kişiler sipariş üzerine oluşturulan TV programlarına çıkarak Alevilik “Hitit kültürü”dür demiş, ancak, aynı programlarda Hititlerle ilgili tek bir kelime etmeyerek “eh buradan da bir şey çıkmaz”gibi toplumsal algılara neden olmuşlardır.

Son yıllarda karşılaştığım  en garip konu şudur; topluma ve araştırmacılara açık adres verildiği halde yaklaşık 100 yıldan beri Ankara Anadolu  medeniyetleri Müzesinde sergilenmiş olan Kırkların Cemi , semazenler kurbancılar,bağlama ,tar ve gitar örneklerinin Alevilerle ilişkisi üzerine şahsım dışında herhangi bir kimse tek bir satır yazı yazmamış, bizzat müzeleri gezdirdiklerim de adeta gerçekle yüzleşmekten kaçınmıştır. 2016 Şubat ayında Çorumda yapılan Alevi Çalıştay’ına katılan Hasan Klavuz, Mehmet Turan, Esat Korkmaz, Bekir Özgür, Süleyman Zaman,Mehmet Tural, Serdar Tanal, İlhan Cem Erseven,Cemal Şahin, Nurettin Aksoy Dede, Abbas Tan ve Ali Yıldırım gibi 30’un üzerindeki Dede, Pir, Seyit, araştırmacı-yazar  ve Alevi STK’ larından sorumlu kişiler Alacahöyük ve Hattuşa’ya götürülerek bizzat tarafımdan bilgilendirildikleri halde bunlardan Bekir Özgür dışındakiler şu ana kadar tek bir satır açıklama yapmamış, aksine, bu grupla hareket eden  bazı şahıslar  face ortamında Çorum Alevi Çalıştayıyla ilgili resim ve açıklamaları Yolun Ezeli Sitesinden çıkarılmasını talep etmiştir. Bu yaklaşım Küresel güçlerin BOP ve İlımlı İslam Projeleri kapsamında  devletçe belirlenen Alevi politikasının kimi STK ,örgüt ve Ocaklarla ortak bir anlayış içinde yürütüldüğüne yönelik kanıyı güçlendirmiştir.

  1. İnanç bir üst yapı kurumu olduğu için sınıflar ve uluslar üstü bir yapı olması gerekir. Alevilerin etnik kökeni konusu Aleviler dâhil herkesin zihnini meşgul ediyor. Kimileri Aleviliği sadece Türklere has bir inanç biçimi olarak görürken, kimileri de Kürtlüğe indirgemek istiyor. Bu konularda araştırmalar yapan bir akademisiysen olarak siz neler düşünüyorsunuz?

Aleviler Anadolu ve tabii uzantısı olan Mezopotamya’nın asli sahipleri olan Sümer (Lulubi), Hatti, Hitit,Hurri ,Guti,Lulubu ve Turukku  gibi kadim halklardır.Hattiler Xıdan- Xıdıj -Lolıj,Hurriler Hormek, Lulubiler Lolan-Xıdan, Dımıliler Dımılıj  gibi adlarla, Sümerli bir kısım Lulubiler Kengerli, Kangrı ,Engürü (Çankırı -Ankara) adı verdikleri yerlerde kimi kendi kimlikleri ,kimi asimile olmuş boyutlarda yaşamaya devam ediyorlar.Önemli bir kısmı Jöntürk ve Pankürt  adıyla asimile edilmiş bu halklar siyaseten etnik mana yüklenmiş  “Kürt” veya “Türk” kavramlarıyla  tanımlanamazlar. Ancak yaşlı Alevi kuşağın gençliğe aktardığı Aleviler “Has Türk ve “Has Kırd”dır şeklindeki açıklamalar binlerce yıl öncesine uzanan bazı gerçekleri dillendirmektedir. Zira “Has Türk” kavramı , Hititçe-Luvice “Hazzi Taru-Ko/Hazzi Tarku”,  “Has Kırd” veya “Has Kürt” ise “Hazzi Kurti” şeklindeki çift tepeli Tanrı Dağı’nın adıdır.Bu kavramlar Anadolu’ya sonradan giren halklar tarafından üst kimlik olarak aşırılmıştır. Resmi tarih “EKRAD” kelimesini çoğul olarak “Kürtler” gibi açıklamaktadır. Ancak ;EKRAD kelimesinin başındaki “E” Sümerce ev veya mekan belirtecidir.Örneğin, E’.Kur Sümer Tanrısı  Enlil’in Dağ Tapınağı, E’.GAL saray demektir.Hititçe  “En KUR “ kavramı ülkenin efendisini tanımlar.(8) . Türkmen Ekradı  gibi Osmanlı Dönemi kavramları “Türkmen- Kürt” adıyla temel bir ikilemi ortaya koyar.Bu adlar çeşitli  süreçlerde baskı ve göçe maruz kalan aynı kökenden halkın kimi zaman Toroslara,kimi zaman Zagroslara yerleşmesi sonucu aldığı ortak coğrafik adlardır. Zağros ve Toroslar Tanrı Dağları olarak “Karda” ve “Taruko” adıyla anılmıştır. Türkmen -Kurd veya Türkmen Ekradı  kavramları bu dağların ortak adlarıdır.Bu nedenle Kurmanci konuşan herhangi bir aşiretin bulunmadığı Karaman,Teke Sancağı, Alanya ,Manavgat  Kaş ve Kastamonu gibi yerlerde Kürd-Kürdler adıyla yaşayan Alevi aşiretler üst kimlik olarak “Türkman Ekradı-Yörükan Taifesinden”  anılmışlardır. (9)

Günümüzde Kürt adına sırlanan halk İ.Ö.12 .YY.da Hitit Devletinin yıkılmasıyla Hellenlerin Karadeniz ve Ege sahillerini kolonize etmesi sürecinde Firig ve  Ermenilerle birlikte Balkanlardan gelmiştir. Paflagon ve Fıle adıyla bilinen Ermeniler Kastamonu-Taşköprü civarında Paflagonya adı verilen  bölgeye yerleşmiş, oradan Pers işgali sürecinde doğuya kaydırılmışlardır. Paflagon veya Fıle denilen halk, yerleştiği Urmiye Gölü çevresinin  Sümer ve Akadca  ARMANU adıyla Ermeni,  Bacnavi ve Boht adlı boylar  ise İran’daki  KUR MANNA  bölgesine yerleşerek  Kurmanc adını almışlardır. Kurmancların  ata adı Şerefname‘nin de belirttiği gibi Becnavi ve Boht topluluklarıdır.(4)Öte yandan Orta Asya  halkları Anadoluya Selçuklu-Osmanlı adıyla gelmiş, İttihat ve Terekki yönetimince Anadolu Fırtına Tanrısı’nın Tarku adıyla Türk ilan edilmiş, Tevrat’ın “Tanrıdan vaat edilmiş toprak “ söylemi kapsamında binlerce yıldır Anadolu’yu işgale çalışan Araplar ise işgal ettikleri Dicle-Fırat kaynaklarında “EKRAD” adıyla kamufle olmuşlardır.  Ancak Alevi olmayan halklarla doluşan bölgede zaman içinde kozmopolit bir yapı oluşmuştur. Kurmanclar 3.Bin yıldır, Selçuklu ve Osmanlılar yaklaşık bin yıldır buradalar. Bunlar halk olarak ne Alevi, ne  Kürt ne de Türk değildirler.Ancak günümüz Türkleri ile Kurmancları karıştıkları yerli Anadolu halklarının torunları sayılırlar. Anadolu’nun asli sahipleri olan Alevilerin  kendilerine has tarihi adları vardır.Bunları yok sayarak,Anadolu’ya sonradan gelen topluluklar içinde eritme politikası güden anlayışlar kabul edilemez.Osmanlı ve Türkiye tarihi boyunca siyasal İslam temelinde ortaklaşan yabancı halklar daima iktidar olmuş, Aleviler vatanlarındaki bereketli topraklardan sürülerek dağların başında yaşamaya mecbur  edilmiş,Anadolu’nun nimetlerinden, devletin yönetim, denetim, yasama ve yargı erklerinden dışlanmışlardır. Irkçı bir ulusun  hükümranlık süreci, kendinden daha güçlü yeni bir ırkçı ulusun oluşturulmasına kadardır.Bu kapsamda Türk ve Kürt ırkçılığı da zamanı gelince bitecektir.Yabancı halklar binlerce yıldır Alevileri bu tasarımlar içinde eritmeye çalışmışlardır.Günümüzdeki Kürt Siyasi varlığı   İslam tabanlı Osmanlı -Kürt Derebeyliğinin ortak eseridir.

Alevi kimliğinin evrensel ve tarihi boyutlarıyla açığa çıkmasının önündeki en büyük engellerden biri küresel güçlerin ırkçı ulus tasarımları kapsamındaki propagandaları, bir diğeri de  Selçuklulardan itibaren Alevilerle Kurmancların  içinde örgütlenmiş Alevi-Şafii İslamcı Ocaklardır. Bektaşi Dergahı’ nın kapatılmasıyla da bu ocakların bir kısmı Türkçü ve Kürtçü faaliyetler içine girerek “Varlığın Birliği” ilkesini çiğnemiş , Anadolu Aleviliğinin Hünkar varlığı olan  Hacı Bektaş’ı  Veli’yi  Ahmet Yesevi’den El almış gibi gösteren Türk-İslamcı politikalarla küçültüp kendi çakma ocaklarını Dergah düzeyine çıkarma yarışına girmişlerdir. Anadolu halklarının ortak gelecekleri “Varlığın Birliği” ilkesine dayalı Anadolu Alevi-Bektaşi ve Ezidi kültürüdür. İslamcı-Irkçı  yapılaşma bizzat işgal ve ırk duygularını güçlendiren savaş ve bölünme siyasetinin merkezindedir.

  1. Devletin ayakta tutulması için başlatılan Osmanlıcılık ve İslamcılık politikalarının iflas ettiği bir dönemde bir darbeyle iktidarı ele geçiren ve devletin yeni politikasını Türkçülük olarak belirleyen İttihatçılar baktılar ki, Anadolu’yu hiç tanımıyorlar. O nedenle İTF Genel Merkezi Anadolu’daki etnik ve dini toplulukların araştırılması için bir çalışma başlattı. Esat Uras Ermenileri, Arnavut kökenli İsmail Naci Pelister (Habil Âdem) Kürtleri ve Dağıstanlı bir Çerkez olan Baha Said ise Alevi-Bektaşileri incelemek üzere görevlendirildi. Onların bu canhıraş çalışması sonucu ortaya çıkan ürünler belli. Toplumun kafasının karışması biraz da onların bu çalışması ve ürünleri sayesinde olmadı mı?

İttihat Terakki Partisi, Kürt Teali Cemiyeti ve Ermeni Taşnak Partisi gibi oluşumlar küresel güçlerin Osmanlıyı kendi içinden çökertmek amacıyla kurguladıkları “Irkçı Ulus Devlet Modeli”nin ilk nüveleri ve uygulama araçlarıdır.Sümer ve Hattilerden beri Alevi uygarlıklarıyla yoğrulan Anadolu toprakları  Cennetin İşgali kapsamında kurgulanan politikalr  eşliğinde işgale girmiş, kadim Anadolu tanrıları Musevi, Hellen,Roma, Hıristiyan ve İslam adı altında başka ad ve donlara asimile edilerek Alevi Halk varlığı ve yaşam biçimi bir bütün olarak çökertilmek istenmiş, ancak başarılamamıştır.

Osmanlı, küresel gücün 1789 devrimiyle  başlattığı  kültürel, siyasi ve ekonomik projeler kapsamında geliştirilen Ulus Devlet Modeliyle tasfiye edilmiş ,Rusların Ermenilerle işbirliği sonucu Diyarbakır’a inmesiyle Bolşevik İhtilali gerçekleştirilmiş, Rus tehlikesine karşı önceden tasarlanmış Kürdistan ve Ermenistan projelerinden vaz geçilerek günümüz Türkiyesine mevcut sınırları ve işleviyle onay verilmiş,ancak bu onayın belli koşullara bağlandığı hususu devletin aşağıdaki kültür, eğitim, tarih , din ve ekonomi politikalarıyla açığa çıkmıştır.Günümüzde iyice dışa vuran  uygulamalar arasında Anadolu Alevilerine yönelik  şu konular öne çıkmaktadır.

a-İttihat ve Terakki Döneminde Yunanlı Teodor Makridi ve Çek Hrozny’e Hititlerin   başkenti Hattuşa ve dini kent  Alacahöyükte yaptırılan kazılarla Hititlerin-Aleviliğin kökenleri araştırılmış, Anadolu Fırtına Tanrısı’nın Alacahöyük’teki adının Serçeşme anlamındaki “Taruhini Ali” veya “Taruku Ali” olduğu tespit edilmiştir.

b-Anadolu’da Baha Sait ,Yusuf Ziya Yörükan gibi kişiler aracılığıyla Alevi nüfusu ve örgütlenmesi araştırılmış, Anadolu Alevileri ile Alevi İslamcı guruplar irdelenerek  batının belirlediği sınırlar içindeki Anadolu halkının kesif olarak Alevi olduğu anlaşılmış, Anadolu Fırtına  Tanrısının  Turukku Ali adı “Türk” formunda  devlete ad yapılmış,  Sümer-Hatti ve Hititli Aleviler Eti Türkleri adıyla ilan edilip Orta Asya Türk  ve Türkmenleri  algısıyla   asimilasyon kapsamına alınmıştır.

c-Alevilerin Anadolu uygarlıklarından kaynaklı kültür ve uygarlık mirası, Almanya’dan kaçarak gelmiş gibi gösterilen gerçekte bilinçli olarak gönderilen Hititolog,Arkeolog , Sümerolog ve Filologların denetimine verilmiş,Anadolu-Mezopotamya’da bilimsel çalışmalarla tespit edilen tüm kültür ve uygarlık verileri batının lehine yorumlanıp değerlendirilmiş, bu kapsamda Alevi halk tarihi ile Aleviliğin de örtüldüğü Türk-İslam kökenli Türkiye  tarihi oluşturulup eğitim ve öğretime konulmuştur. Bu tasarımla Anadoludaki halkların tümü Orta Asya’dan 1071’de gelen Türk Halkı ilan edilmiş, Anadolu Uygarlıklarının tapusu  Hellenler üzerinden batıya verilmiş,Aleviler ve diğer yerli halklar da kendi vatanlarında işgalci pozisyona düşürülmüşlerdir.

d-Sümerlerden beri Anadolu’nun asli sahibi olan Alevilerin ,kültürel siyasi ve ekonomik varlığının çökertilmesi amacıyla hilafetin kaldırılması adı altında gerçekte Sümer ve Hititler Dönemi Anadolu tanrı mitoslarını batıya aşıran Hıristiyanlığın Papalık Kurumu için tehlike olarak görülen Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı ve bağlı kurumlar kapatılmış, Hilafet şeklen kaldırılıp, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş, İslam adeta devlet dini haline getirilmiştir.

e-Alevilerin Nevşehir Hacıbaktaş İlçesindeki Hacı Bektaş-ı Veli  Dergahını geri istemeleri karşısında CHP’li belediyeler üzerinden Ankara’da iki adet Serçeşme Cem Evi yapılarak birisi Nakşibendi yolaklı Veliyettin Ulusoy ve bağlı kişilerin  kullanımına açılmış ,Alevi-İslam Ocakları pratikte Dergah düzeyine yükseltilmiş, kimi Alevi-Şafii İslamcı Ocakzadeler  CHP , HDP ve Alevi STK’larında önemli görevlerin başına getirilmişlerdir.

  1. Dünün Batı dünyasını ikna etmek için ortaya atılan “Alevilerin özbeöz Türklüğü tezi” bugün yapılan araştırmalar sonucu ve bilimsel çalışmalar ışığında be tez hala varlığını sürdürüyor mu?

Taru-Ga adlı boğa donuyla  “Ulu Öküz”den Oğuz Kağan’a aşırılan adıyla Orta Asyalı yapılan Alevi, asla Orta Asyalı Türk değildir.Ancak “Hazzi Taru Ga Ali ” adıyla gerçek “Has Türk”, “Hazzi Kurti  Ali ”adıyla da “Has Kürt” de  Balkanlardan gelen Bacnavi ve Bohtlar  değil, Anadolu Alevisidir.

  1. Tuhaf olan şudur: Bugün Kuzey ve Güney Azerbaycan’da 30 milyondan fazla Şiî (Caferi) Azerî Türk’ü var. Kerkük Türkmenlerinin bir bölümü de Caferi’dir. Bunların Türk olduklarına bakarak Caferiliğin (Şiiliğin) kökü eski Türk inançlarıdır, diyen kimse yok. Aleviliğe gelince, bunların kökü hemen hazar denizi ötesine ( Türklüğe bağlamak için ) götürüle bilmektedir. Bu iddia, milliyetçiliğin ve Türkçülüğün etkisiyle ilk defa 1910’da Baha Said tarafından ortaya atılmıştır. Daha sonra Fuat Köprülü, Bedri Noyan, Mehmet Eröz, İrene Melikoff, Ahmet Yaşar Ocak ve daha birçokları bu tezin ateşli ve ödün vermez savunucusu olmuşlardır. Aleviliği Türk, Kürt, Zaza veya Arap kökenli herhangi bir etnik kimlikle açıklayabilir miyiz?

Alevilik ırklar üstü nitelikte olup, etnik temelli siyasi-toplumsal örgütlenmeyi  reddeder. Ancak, ortak kültür ve inanç  dokusuna sahip kavimlerin varlığını  ve halk oluşumlarını yadsımaz. Kavimlerin aşiretlerin ,halkların ortak atası halktır, halkın ortak etnosu ateş-hava-su ve topraktır.Eğer varsa ki, dünyadaki tek ırk budur. Hititçe Adamma=Ata-Ama (Baba-Ana), Adem -Hava,Lo-Le  kavramları varlıksal özü, er-dişi varlığı ,tanrı çiftini ortak atayı ,ateş-hava ,su ve toprağı tanımlar.

Zaza,Türk,Kürt,ve Alevi adları etnik kavramlar değil.Zazaca “ZA= bıraza-dereza gibi” , doğmak,  ZAZA = LULU= insan ve doğadaki diğer varlık çiftlerini  kavratır. Taru kavramı “derya ,ateş, su,dere,dağ, hava ,toprak,üzüm, ağaç”, KO ise dağ-kütle demektir.Türk haline getirilen kavramın içeriği budur.Kürt kavramı ise Zazaca –Sümerce dağ kavramı Qur ,KUR veya HUR ,çift tepeli  Tanrı Dağı d.KUR veya HUR’dan kaynaklı  KUR-TU içeriğindedir.Alevi adı, ilksel varlık deryası veya Evreni Hayat Suyu’nun   başındaki Tanrı Ali’yi  kavratır.Ali ateş, hava, su ve toprak özlü varlığın aslıdır.

  1. Alevilikte ki Ruhani önderlik Arap/İslam inancı içinden çıkıp gelmediği artık gün gibi aşikâr çünkü İslamiyet’te ruhbanlık yok. Bu anlam da Alevi Ruhani Önderlerinin kökleri nereye yaslanıyor?

Cennet ve Cehennemli öte dünya inançlarında ruha önderlik eden bir rehber vardır. Ancak, Hitit Kralları Hakka yürüyünce (Hititçe Aki olunca ) kendilerini yakarak tanrılaştırmışlardır. Tevrat çıkışlı dinler ruhban sınıfına sahiptir.Haham, Papaz, Molla, Seyit ve Seydalar müritlerine cennet yolculuğunda rehberlik vaat ederler.Özellikle Alevi İslamcı Dedeler Sırat Köprüsü‘nden geçişte kendilerini rehber,taliplerin kurbanlarını cezalarının kefareti olarak görürler.Halbuki Anadolu Alevileri  bu dünyada Hakk ile Hakk olurlar,yargı ve sorguları meydanda, dergahta, divanda görülerek  Hakka yürürler.Evleri onlara cennet, eşleri huridir. Dünya, yaşanılan olay ve olgularıyla cennet ve cehennemin kendisidir.Cenneti ele geçirip doyasıya semiren  güçlerin öte dünyadaki cennet vaatlerine inanmazlar. Anadolu Aleviliği ruh göçünde devriyeleri esas alır.Ruh bin bir donda daima yeni bir varlığa dönüşür. Ölümsüzdür, bu nedenle rehber aranmaz.

  1. “Aleviliğin Sosyal ve Toplumsal Zemini Türklüktür” Diyenlere Prof. Dr. Süleyman Uluğ çok güzel bir cevap. Verdi dedi ki; “Kızılbaşlık Orta Asya ve Türkistan Müslümanları arasında çıkmamıştır. İran’da çıktıktan sonra bile Türkistan’da yayılma ve kabul görme imkânına sahip olmamıştır. Türkistan’daki Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Uygurlar, Tatarlar, Başkırlar, Kafkaslardaki Balkarlar. Karaçaylar, Negaylar ve Kumuklar hiçbir zaman Kızılbaş olmamışlar, hatta daima bu hareketin uzağında kalmışlardır. İslam öncesi Türk inançları ve Şamanlık Kızılbaşlığın ortaya çıkışında etkili olsaydı bu hareketin İran’da değil, Türkistan’da ortaya çıkması, en azından oradaki Türk kavimleri arasında yayılması ve tutunması gerekirdi. Hâlbuki böyle bir şey söz konusu değildir. İran’a komşu olan Türkmenistan Türkmenleri bile Şii ve Kızılbaş olmuş değillerdir. “Kızılbaşlık, Türk milli karakterine ve ruhuna uygun idi ve o ruhtan çıkmıştı da” neden oralarda tutulmadı?” Alevlerin 20’ci asra gelinceye kadar eski Türk inançlarını devam ettirdikleri ve Şamanlığa bağlı oldukları yolunda hiçbir iddiaları olmamıştır. Kızılbaşlığın kökünün İslam öncesi Türk inançları ve Şamanlık olduğunu iddia eden Bedri Noyan ve İzzettin Doğan gibi bugünkü Kızılbaş ve Bektaşî önderlerinin ileri sürdükleri görüşlerin daha evvelki dedelerin ve babaların aklından neden geçmediğini de sormak gerekir?” Evet Hocaya katılarak aynı soruyu bu dedelere bizde soruyoruz neden? Ve bu konuya siz nasıl bakıyorsunuz?

Anadolu dünya uygarlıklarının merkezindedir.Üç kıt’adan halklar buradaki evreni ışığa, kültür ve uygarlık nimetlerine  koşmuş, kimi barışçıl sızmalar dışında genelde işgale yönelmiştir. Orta Asyalı halklardan bazıları Roma, Bizans,Part, Med ,Pers  ve Sasani idaresine girdiklerinde onların ordularında paralı asker olarak görev aldılar,Selçuklular  İran’da tutunamayıp Arap ve Kurmançlarla birlikte Anadolu’yu işgal ettiler.Onların Anadolu’ya Asya’dan taşıdıkları şaman kültürden bugün eser yoktur. Alevilik için birer model olarak sunulan Asyanın şamanları, baksıları ve kamları bireysel bir takım ritüel davranışlar sergilerler.  Buna karşın Aleviliğin  ritüelleri toplumsaldır.Bunlar biri birilerine referans oluşturamayacak kadar farklı yapılardır. Jöntürkler Anadolu bağlamasını , Ozanlık geleneğini Orta Asya’ya ve yaylı bir çalgı olan “kopuz”a bağladılar.Kültür Bakanlığında Genel Müdür olarak çalıştığım dönemde  bu uygulamalara son vererek  gerçekçi yayınlar yaptım.Ancak yaptıklarım yargı konusu yapıldı(10).Semahın Anadolu’daki kökenlerini Fikri Sağlar, İstemihan Talay , Ercan Karakaş ve Ertuğrul Günay gibi bakan olanlara anlattım.İçlerinden bir tek Ertuğrul Günay resmi açıklama yaparak İslamik iddiaları yalanladı.(11).Kemal Kılıçtaroğlu  gerçeği bildiği halde görevi gereği susmaya devam ediyor. Aleviler yönlerini Anavatanları olan Anadolu’ya ,bu topraklardaki binlerce yıllık tarihlerine ,atalarına ait kültür ve uygarlık mirasına çevirip toplumsal varlıklarına sahip çıkmalıdır. Dünyanın hiçbir halkı Aleviler kadar yazılı bir tarihe, evrensel ölçekte kültürel değerlere sahip değildir. Sık sık karşılaşılan  “Aleviliğin yazılı tarihi yoktur,söylence kültürüdür” söylemleri , bu topraklara at sırtında gelip yerleşik kültürün nimetlerine konan bozkır çobanlarıyla, 50 derece sıcağın altında doğal olarak Fırat ve Dicle’yi hayal eden çöl kavimlerinin safsatalarıdır.

Toplumsal  inançların tanrı,evren anlayışı, kültür ve yaşam felsefeleriyle  bir bütünlük içinde  yansıdıkları  ilk mekanlar  tapınaklardır.Tapınaklar, tanrı köşkü olan evrenin yer küredeki kozmik izdüşümleridir. Tabanlarıyla  bahçe ve havuzları  dünyayı, tavan ve kubbeleri gökleri, türlü varlıklarla bezeli duvarları varlık alemini, ocakları Tanrı Ocağını-Güneşi, direkleri ulu dağları ve güneşi, dam örtüleri evrenin taşıyıcılarını,   tavan pencereleri tanrı ve evrenle bağımızı düşeyde kuran dünyanın merkezi veya  göbeği imgesindedir. Alevilikteki Dar Ritüelleri bu nedenle Cem Evi’nin merkezinde yapılır. Hacı Bektaş-ı Veli Alevi Asitanesi gibi merkezi dergahlarla Cem Evleri gibi geleneksel konutların mimari kurgularında gözlemlenen bu tür kozmik tasarımların ilk örnekleri  Anadolu Neolitik yerleşmelerinde ortaya çıkmıştır. Nevali Çori Tapınağı Alevi Cem Evlerinden farksızdır. Alevi-Bektaşi kültür ve uygarlık düşüncesi Göbeklitepe,Nevali Çori, Çatalhöyük gibi  Neolitik Dönem  tapınaklarında filizlenmiş, Fırat-Dicle arası topraklarda  evrensel boyutlara ulaştığı Sümer, Hatti-Hitit ve Hurri uygarlıklarıyla da  eski dünyanın temel kültür ve uygarlık birikimi haline gelmiştir.Özetle evreni Hayat Ağacı’nı temsil eden Alevi-Bektaşi Kültür  Çınarı  evreni ölçekteki kültürel  kurgusuyla Anadolu’da yeşermiştir.(12)Kökleri Orta Asya,gövdesi Anadolu’da olan bir devletin ,halkın veya uygarlık çınarının  uzun sürede  yaşama sansı yoktur.

Her ağaç köklerini dikildiği yere salar,o toprağın havası,suyu ve aromasıyla meyveye dönüşür. Alevi-Bektaşi Hayat Ağacının gövdesiyle kökleri  Anadolu’dadır .Alevilerin “Horasandan geldik” deyişleri İran Horasanı’nı değil Hurri Ülkesi olan Anadolu’yu işaret eder.Bu söylem Tük İslamcı çevrelerin Alevileri, Hacı Bektaş’ı, Mevlana’yı ,Arap ve  Şia kökenli kimlikler ile  Yesevi üzerinden Türk ve Arap karması bir kimliğe aşırma amacına hizmet etmektedir.Aleviler Orta Asyalı Türk değildirler.Orta Asya topraklarında Aleviliğin kültürel kökleri de yoktur. Ancak, Anadolu kültür ve inançları  İpek Yolu üzerinden Hindistan ve İç Asya’yı etkilemiştir.Pir Sultan’ın “Bir yanım Yemen’den Hint’ten çevrilir“cümlesi bu kültürün en çok etkilediği bölgeyi gösterir. Göbeklitepe, yılan bezekli direkleriyle “Yılanlı Dağ” gibi algılandığında Zazaca “Ko-e Mara” adıyla Sümer’in Mari  Şehri, Kızılırmağın Marasanda adı  ile Süleyman Tapınağı’nın üzerine oturduğu Kudüs’ün “Moriah Dağı” adlarının zaman ve mekan olarak kaynak  referanslarını ele verir.Kayseri Kaniş ve Erzincan Altıntepe’deki örneklerden bilindiği gibi , Mekke’deki  Kabe Yapısı Hitit ve Ururtu tapınaklarının plan ve işlevlerini yansıtır. Hititlerin Anadolu’daki Kammaliya Dağı Hindikuşda Himalaya’dır. Anadolu Neolitiğinin boğa-inek simgeli  mitik tanrı tapıncı Hindistanda İnek Tapkısı’dır.Budizm, Maniheizm Anadolu inançlarının Asya’daki yerelleşmiş versiyonlarıdır. Mani Iraktan iç Asyaya’ya giden bir taşıyıcıdır.Sümer Alevisinin Dingir’i  Tengri, Tanrı  Enlil’in boğa donu Oğuz, Eli Adı Ali,  Anadolu’nun “tanrı tapınak ve boğa” temelli “Datta Kur.ra GAT”ı, Dede Korkut, Tanrı Turukku Ali ‘si de siyaseten Türk yapılandır. Dahası İskenderin Romanın, Selçuklunun, Osmanlının sürgünleri olarak İran Horasan’ına, Afganistan’a Hazara’ya,Kafiristan’a, Özbekistan’a Türkmenistana, Girit’e Balkanlara  göçürülenlerimiz  ata adları , kültür ve inançlarıyla oralarda yeniden var olmuşlardır. Kültür ve inançlarda ilksel kaynak olarak üreten, onu yeni işlevlerle pazarlayan, değiştirerek uygulayan, dahası  ana kaynaklar temelinde tanrı ve dini ele geçirip küresel ölçekte kullanan güçler ve örgütler oluşmuştur. Alevilik kültür ve uygarlık üreten evreni bir kaynaktır.Diğerleri gibi yamalı bohça değildir.Bu evrensel kültür tüm boyutlarıyla araştırılıp öğrenilmeli özüyle geleceğe aktarılmalıdır. Kültür, uygarlık ve dinler tarihinin somut referanslarıyla tanımlanmadığı ,eğitim ve öğretim yoluyla aktarılamadığı Türkiye gibi geri bıraktırılmış toplumlar Kudüs, Mekke ve Vatikan’ı kullanan küresel güçlere yem olmaktan kurtulamazlar.

  1. Aleviler arasında bu milliyetçi tezleri bir yana bırakıp işin özüne dönersek “Türk Alevi Kürt Alevi Zaza Alevi yoktur” Peki nasıl bir Alevi Vardır?

Anadolu tanrısından aşırılan ad ve işlevleriyle Arap Ali yerine tanrıya “Ezel Ali-Ahir Ali” diyenler ile Anadolu kadim halkları adına “Varlığın Birliği” temelinde“Varlığımıza, Birliğimize ve Dirliğimize” diyenler gerçek Alevidir. Diğerleri her türlü ırk,ırkçı millet ve sanal ulus devlet fikirleriyle zehirlenmiş “Varlığıın Birliği”nden kopmuş, insan ve doğayı katledip kirleten,demokrasi ve barış istemeyen işgalci-yıkıcı,bozguncu  topluluklardır. Anadolu’da ” Türk , Kürt ve Arap Alevi vardır” iddaları  şu gerçeklerle örtüşmez.  Jön Türkler Alevileri asimile etmiş  ancak kendileri Alevileşmemişlerdir. Yavuz’dan itibaren Kurmanclar ile bağlandıkları Abbasi kökenli Şafii İslamcı Ocakları Alevileri Siyasal İslama ve Kurmanci diline asimile etmeye çalışmış, ancak kendileri asla Alevileşmemişlerdir. Araplar 1400 yıldır Anadolu Alevilerini baskı ve kıyımlardan geçirmiş ancak Alevi olmamışlardır. Irklar üstü bir kültür ve uygarlık birikimi olmasına rağmen Anadolu’ya giren halklar neden Aleviliği seçmemişlerdir? diye bir soru sorulabilir.Sebebi şudur.Yedi Düvel lakaplı Aleviler çağlar boyunca üç kıt’a halkıyla savaşmış bu nedenle ardı kesilmeyen işgallere maruz kalmıştır. Özellikle Büyük Hitit İmparatorluğunun İ.Ö.12 YY.da çökmesiyle Hitit gücü Tabal, Kummuh, Melittu, Samal,Gurgum ve  Kargamış gibi onlarca küçük beyliklere dönüşmüş, bu süreçte Asur’un yoğun baskısına maruz kalan beylikler İ.Ö.550 civarında siyasi etkinliğini kaybetmiştir. Hititlerin siyasi varlığının bitmesiyle yabancı budunlar Alevi halkı ile kültürel varlığının tamamen bitirilmesine yönelmiş, böylece Alevilik kültürel etkinliğiyle toplumsal varlığını sırlamak zorunda kalmıştır.Bu süreçle birlikte Musevilik,İsevilik ve İslamı kullanan  küresel güçlerin  işgaline  giren Anadolu Alevileri kültürlerini sırlayarak günümüze ulaştırabilmişlerdir. Özetle hakim gücün yerli bir inancı benimsemesi ,kendisini hakim kılan dini erkinden vazgeçmesi anlamı taşır.Bin yıllık deneyimle Aleviler üzerinde  İslam üzerinden erk kuran Osmanlı  ile Kurmanclar bu nedenle Alevileşmemişlerdir. Böylece  Türk Alevi, Kürt Alevi  ve Arap Alevi adıyla bir topluluk ve halk yoktur.Bu söylemler Türk, Kurmanc ve Arap İslam siyasetini karşıtlık içinde meşrulaştırmaya, Aleviliği sadece bir inanç, Alevileri de mezhep boyutunda tutarak toprakları üzerinde erk kurmaya yöneliktir. Türkçe, Kurmanci ve Arapça konuşan  veya konuşmak zorunda bırakılan Alevi kesimler vardır, demek  daha doğrudur.

14-Mevcut Alevi Örgütlenmesi ve Alevilerin geleceği hakkındaki ne düşünüyorsunuz ?.

ALEVİ  ÖRGÜTLENMESİ VE ALEVİLERİN GELECEĞİ:

Son 20 yıllık Alevi örgütlenmesi, toplumsal dokudaki geleneksel yapı ve resmi ideolojinin yarattığı kültürel ,dini ve ırkçı yapılaşma nedeniyle doğal olarak Alevi-İslamcı bir temelde  oluşmuştur.Bu süreçte projelerini tasarladığım Sivrialan Aşık Veysel Evi(1980), Banaz Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi ve Çevre Düzenlemesi (1993), Antalya Elmalı Abdal Musa Kültür Merkezi (1993) ve  Ankara Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu Kültür Merkezi (1994) gibi merkezler yurt sathından gelen Alevilerin  buluştuğu,  halk olarak geçmişlerini tarihi ve kültürel kaynaklarını sorguladıkları, yurt sathından toplanan  yazılı ve sözlü kaynaklarla fikirlerin tartışılıp harmanlandığı düşünce odakları olarak işlev gördü.Yurt içi ve dışındaki Alevi-Bektaşi STK’ları  da benzer bir yoldan yürüdü.Ancak tarih boyunca küresel güçlerin  işgal ve denetiminde  kalan Alevi coğrafyası günümüzde de BOP ve Ilımlı İslam projelerinin uygulama alanı içinde kaldı.Bu kapsamda yerel halklara  ana vatanlarına  bağlılık, insan ve doğa sevgisi ve ortak savunma duyguları aşılayan Anadolu Aleviliği ve onun taşıyıcısı olan halklar inkar,asimilasyon ve imha hedefine konulmuş, Türkiye’de devlet, siyasi iktidar, Türkçü-Kürtçü muhalefet partileri , yurt içi ve dışı Alevi örgütlenmesi Ilımlı İslam Projesiyle uyumlu şekilde yeniden dizayn edilmiştir.Küresel sistemin tüm olanaklarıyla ajite edip canlandırdığı Alevi İslamcı Ocakların Anadolu‘nun Ezeli Tanrı Makamı olan Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı ile Ezel Ali’nin kendisi olan Hünkar Hazzi Bektaş-ı Veli’yi Ahmet Yesevi’den el alan doğumlu-ölümlü bir kişilik olarak  itibarsızlaşlaştırmaya devam ettiği,buna karşın Alevi İslamcı Ocakları Dergah algısına oturtuğu, Alevi STK’larının  Alevilerin Anadolu topraklarındaki kadim tarihlerini , kültürel mirasını, ekonomik,siyasi ve kültürel sorunlarına yönelik  bilimsel çalışmaları dışlayarak Dedeler Kurulu vb. yapılarla Alevi Halk Sorununu  sadece Cemevleri ve inanç boyutuna daraltıldığı, Aleviliği inanç, kadim halk olan Alevileri mezhep boyutuna çekerek egemen güçlerce istenen ölçülerde ırkçı yapılaşmaya sürükledikleri bir dönem yaşanmaktadır.Ancak, tüm bu tasarım ve uygulamalara rağmen Anadolu yerel halkları ile Alevi gençliği  kendilerine  açılan uygarlık penceresinden ,bizler ve daha  bir çok kişinin  sanal ortama yüklediği bilgi ve belgelerle binlerce yıllık geçmişine bakarak,  İslam tabanlı Türk-Kürt ve Alevi İslam konseptlerini sorgulamaya  başlamıştır.

BOP. Hint-Avrupa adıyla  adeta Büyük İskender İmparatorluğunun canlandırılmasına hizmet eden geniş kapsamlı ve uzun vadeli bir projenin parçasıdır. BOP ve Ilımlı İslam konsepti , Türk ve Kürt adıyla biri birilerini meşrulaştıran  ırkçı ulus  yapılaşması içinde bu yurdun asli sahipleri olan Alevileri ve diğer kadim halkları parçalayarak eritme, sürekli savaş ve ekonomik yıkımlarla bölgedeki toplumsal dinamikleri çökertme işlevi görmektedir. Diyanetin dini yapılaşmasıyla paralel olarak işlevlendirilen Alevi-Sunni İslam Ocakları ve  tarikatlarına  verilen destekler, devletin Hacı Bektaş Dergahı’nın kapalı tutulmasına yönelik rezervi, bunun yerine Ankara’da “Serçeşme” adıyla Türk-İslamcı merkezler açıp sisteme uyarlı kişilerin iradesine vermesi, Kürtlere verilen 1000 kişilik Melle kadrosu ,Alevi Dedelerine maaş, yerel halkların İslam bayrağı altına birleşmesine yönelik çağrılar,”Kürtler ve Türklerin millet, Alevilerin mezhep” olduğuna yönelik siyasi söylemler Türk, Kürt, Alevi İslam ortaklığında ırkçılığı ve savaşı canlandırmaya yönelik Ilımlı İslam Projesinin temel argümanları  ile uygulamalarıdır. Bu tasarım ve uygulamalar karşısında,Alevilerin kendilerine dayatılan Alevi İslamcı  inanç örgütlenmesini aşarak  Anadolu topraklarının asli sahibi halk olarak kendi siyasi ve kültürel  örgütlenmesini  bilimsel temelde oluşturması, insan hakları mücadelesinde  ortaklaşacağı kesimlerle sözde kardeşlik hukuku yerine öncelikle  eşitlik hukukunu tesis ederek ekonomik, siyasi ve kültürel haklarını güvence altına alması gerekiyor.

Hacı Bektaş-ı Veli‘nin Tanrı Makamı’ndan Alevilere ve Anadolu halkına  verilen tarihi mesaj ”Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”  ve “Bir, İri ve Diri Olalım” direktifiyle özetlenmiştir.Mevcut örgütlenmede Hünkar’ın emrine uyulmamış,dini örgütlenmeye gidilerek halkımız çağın gerisine  , İslamcı Ocak ve tarikatların ağına düşürülmüştür. Aleviler İslamik geçmişe, “Varlığın Birliğini” yok sayarak Türk-Kürt-Arap  ırkçılığı yapan Seyyid-i Saadet  Evlad-ı Resulcü Ocak  Kurumlaşmasına, resmi tarihe, Kudüs, Mekke ve Vatikan siyasetini yaşatan küresel güçlerin iradelerine takılı kalamazlar .İnsanı Kabe ve Kıble yapan Alevilerin  kendilerine  ait olmayan kültür ve inançları işlev  edinerek Anadolu Uygarlıklarını karartan , peygamber soylu has ,halk soylu  ham ervah temelinde insan haklarında bölücülük yapan ,dahası el ve etek öptürerek halkımızı  aşağılayan Arap asıllı ocakzadelerin ayıbından kurtulması gerekir. Alevilerin Alevi İslamcı yapılaşma yerine modern yaşam içinde kendilerini  özgün kimlikleriyle sürekli var edecek çağdaş bir toplumsal örgütlenmeye , bunu sağlayacak siyasi, tarihi ,kültürel ve bilimsel  kurumları  süratle oluşturmaya  ihtiyaçları var. Bunun için bu konularla ilgili  Alevi aydınları ve akademisyenlerinin  bir araya gelerek bilimsel temelde çağdaş örgütlenme ilkelerini oluşturması , bu kapsamda Alevi-Bektaşi  STK’ların   bilim adamlarıyla uzun vadeli  ortak  çalışma  programları oluşturması, Anadolu Uygarlık birikimine dayalı tarihi ve kültürel kimlik ile  Anadolu’nun kadimden Tanrı Makamı olan   Hünkar’ın “Bilim, Kültür ve Aydınlanma  Ocağını” merkezine alan siyasi ,  kültürel ,sosyal ve ekonomik örgütlenme ağı içinde toplumsal sorunlarını tanımlayıp  hızla çözüm üretme  yoluna girmeleri gerekir. Bu temelde ülkede giderek bozulan toplumsal barışın süratle tesisi için başta Aleviler olmak üzere Anadolu halklarının İslam öncesi uygarlıkçı özlerine dönerek “Varlığın Birliği” temelinde “Evrensel Kültür,Ortak Anavatan, Ortak Egemenlik, Eşit İnsan Hakları ve Ortak Yönetim“ ilkeleriyle ortaklaşan  demokrasi, tam bağımsızlık  ve varoluş  mücadelesi vermeleri gerektiği kanısındayım.

 

1-K.SOYER  -Ali’nin Sırrı   http://  www.yolunezeli.com/?p=2031

2- K.SOYER – Anadolu Aleviliğinin Evreni ve Tarihi Temelleri   http://  www.yolunezeli.com/?p=2682

3- K.SOYER – Türk Adının Sırrı ve Türkiye Adının Kaynağı    http:// www.yolunezeli.com/?p=2099

4- K.SOYER – Anadolunun Kadim Halkları    http:// www.yolunezeli.com/?p=1399

5- K.SOYER – Hatti Güneşi ve Mum Söndü Hikayesi  http://   www.yolunezeli.com/?p=38

6- K.SOYER – İ.Ö.3.Bin Çivi Yazılı Belgelerde Anadolu Halkları

http://  www.yolunezeli.com/?p=2000

7- K.SOYER – Kültürlerin Belleği Anadolu Afişi   http://  www.yolunezeli.com/?p=3788

8-Sedat ALP-Hitit Çağında Anadolu –TÜBİTAK Yay,2005-sf,151

9-Cevdet TÜRKAY- Osmanlıda Oymak , Aşiret ve Cemaatlar İşaret Yay.2001.Sf,102

10-K.SOYER-Anadolu Halk Sazı Bağlamanın Kökeni  http:// www.yolunezeli.com/?p=897

11-K.SOYER-Devletin Alevi Kimliği ve Semah İtirafı   https://www.yolunezeli.com/?p=49

12- K.SOYER -Göbeklitepe ve Bir Yapının Sırlı Hikayesi  http:// www.yolunezeli.com/?p=3501